adas, 7 Nisan – 11 Mayıs 2019 tarihleri arasında, Michel Foucault’un “Disiplin Toplumu” kavramı üzerinden şekillenen Standart sergisine ev sahipliği yapıyor.
Bireysel ve sosyo-politik durumların insan üzerindeki baskı, dış kontrol ve evrilen iç kontrol meseleleri, tektipleştirilmiş insan ve toplum durumlarına dair ele alınan sergi Melike Bayık küratörlüğünde gerçekleşiyor. Sergide yer alan sanatçılar arasında İhsan Oturmak, Yuşa Yalçıntaş, Işıl Eğrikavuk & Jozef Erçevik Amado, Merve Dündar, Erinç Seymen, Leyla Emadi, Nasan Tur, Zafer Akşit, Özlem Günyol & Mustafa Kunt ve Ferhat Özgür bulunuyor.
Michel Foucault’un 18. ve 19. yüzyıllarda o döneme dair bir yaşam biçimi üzerine temellendirdiği Disiplin Toplumu kavramı bugün dünya üzerinde hala geçerliliğini sürdüren bireylere ve topluma salt olarak indirgenmiş bir terimdir. Foucault hükümet, ekonomi, sosyal yaşam ve politikaya dair iktidar merkezli bir yönetim biçimini tasvirlemiştir. Disiplin Toplumu’nda üretim ve yaşam biçimleri içinde halk potansiyel bir karşı duruş olarak kontrol altına alınmalı ve yönetimi/ iktidarı zorlamaya itecek bir gücü içinde barındırmamalıdır. Bu ve benzer gerekçeler ile halkın kontrol edildiği standardize bir vasyayona sokulduğu zorunlu bir yönetim ve disiplin yapısı görünürlük kazanır. Foucault toplumların kontrol altına alınma biçimlerini çeşitli yöntemler ile ele alır. Bu kontrol altına alma biçimleri içinde aslında birbirine paralel iki yapı gözle görülür. Bunlardan birisi disiplin merkezleri, diğeri ise disiplin toplumlarıdır ve bunlardan birisi olmadan diğerinin olması çok da mümkün değildir. Baskıcı bir yönetim biçimi kitleleri kendilerine ya da direkt yönetim biçimlerine dair olabilecek tepkisel bir yaklaşımı riske etmemek adına kontrol altına almayı hedefler. Bu kontroller ise iktidarların yönlendirdiği, sosyal hayat içinde önemli olan eğitim kurumları, hastaneler, hapishaneler gibi disiplin merkezleri olarak nitelenen yapılardır.
Standart sergisi ise Foucault’un Disiplin Toplumu kavramı çerçevesinde dünya üzerindeki toplumsal algı ve yönetim biçimleri, hükümetler üzerinden şekilleniyor. Sosyal ve toplumsal komuta mekanizması tarafından tektip yönetimi ve yönlendirmesi basitleştirilmiş bir toplumu, standardize edilmiş genel bir sınıf algısı yaratması üzerine çerçevelenerek disiplinler arası çalışan on bir sanatçıyı bir araya getiriyor. Disiplinci bir yönetim aslında düşünce ve pratik sınırlarını, parametrelerini belirleyerek normal veya sapkın davranışları belirleyip, yaptırıma tabi kılıp, toplumu yönetme ve kontrol altına alma gibi mekanizmaların işlerliğini aktif tutan bir yapı olarak beliriyor. Sergi de bu çerçeveye bağlı kalarak, gerek Türkiye çerçevesinde gerek de dünyada genel bir konu olarak yeterli mantık sunan disiplin merkezleri ve disiplin toplumları arasındaki ilişkiyi tartışıyor. Umudun ve umutsuzluğun, kasıtlı ve kasıtsız bağımlılığın ince sınırlarında gezen sergi, sosyo-politik bir durumun altını çizerek, sanat ve sosyal eylem arasındaki muhalif duruşunu da görsel ve sözel bir estetik algı ile disiplinler arası bir yaklaşımla izleyiciye aktarıyor.
Standart, bireysel ve toplumsal yapının kontrollü bir biçimde mantık çerçevesi dahilinde olağan hale getirilmesi, basitleştirilmesi, kontrol altına alınması, bilinçsiz ama kasıtlı bir itaatin göstergelerini fotoğraf, yağlı boya, video, yerleştirme, neon gibi farklı medyumlarda eser üretimleri ile ele alıyor. Bireysel ve toplumsal sayılan aidiyet, kimlik, cinsiyet, varoluş, siyaset, inanç ve kamusal haklar vb. birçok konunun iktidar nezdinde ele alınış biçimi oldukça örtüktür. Bunun karşısında ise iktidar tepkiseldir, verilen tepkilerin sıradanlaşması ve kontrollü olması için yaşamı, kısacası insanı kontrol altına almayı hedefler. Bu açıdan standart ise kişiselden toplumsala yayılan disipline edilmeye dair bir karşı duruş, bağımsız bir yaşam ve düşünce alanının ironik bir yansıması olarak izlenebilir.