Portre…
Öncelikle portrenin ne olduğu konusunu açıklığa kavuşturmakta yarar var. Her ne kadar portre bir kişinin en fazla göğüs hizasından kesilerek yüzünün resmedilmesi, adeta bir vesikalık fotoğraf gibi zannedilse de, bundan çok daha fazlasıdır. Görsel kültürde insan yüzünün resmedilmesi insanlık tarihine de ışık tutmuştur. Bugün duvarlara çizilen, ya da tablolarda gördüğümüz resimler, ya da heykeller sayesinde yaşanan dönemin özelliklerine de vakıf olabiliyoruz. Buradan şu sonuç çıkıyor. Çektiğimiz son derece sıradan diyebileceğimiz portrelerde bile aslında tarihe önemli bir not düşüyoruz. Anne ve babalarımızın eski albümlerindeki fotoğraflara baktığınızda o günkü moda ve giyim şekilleri, hemen arka planda yer alan eski bir otomobil, ya da evdeki eski bir eşya sizi o günlere götürecektir. Dolayısıyla portrede aslında arka planın da son derece önemli olduğunu aklımızda tutmamız gerekiyor. Yani fotoğrafını çektiğimiz kişinin yaşam alanı, onu hiç tanımayan birinin bile fotoğrafa bakarken bazı ipuçlarını görebilmesi fotoğrafınıza anlam katacaktır.
Nelere dikkat etmelisiniz?..
Fotoğrafın birçok alanında olduğu gibi elbette ki, portrede de tek bir biçimden söz etmek mümkün değildir. Bazen yalnızca yüzün tamamı, boyun, ya da göğüs hizasına kadar, ya da bel, diz hizası, hatta tam boy bile mümkündür… Ancak, kadraj seçiminde kesmemeniz gereken bölümlere dikkat etmeniz gerekiyor. Bununla ilgili sayfada paylaştığım fotoğrafta yer alan kırmızı çizgilerden kesmemeye özen gösterin.
Portre çekerken modeliniz her ne kadar size poz veriyorsa da, onu en doğal haliyle yakalamaya ve gerçek yüz ifadesini ve tabii ki ruh halini yansıtmaya özen gösterin. Gülüyorsa ya da hüzünlüyse gözlerindeki neşeyi, ya da hüznü fotoğrafa bakanların görmesi ve hissetmesi gerekir. İfade saliselerle değişebilir. Modelinizin yüzünü inceleyin, ışığın nasıl geldiğine dikkat edin…
Profesyonel olmayan modeller önceden ifade ve duruş çalışmadıkları için fotoğraf çekerken onları yönlendirmek sizin göreviniz olacaktır. Kişisel olarak tavsiyem, onlarla konuşmanızdır. Bir yandan fotoğraf çekin, bir yandan da iletişiminizi sürdürün. Örneğin bir çocuk fotoğrafı çekiyorsanız, adını sorun, okula gidip gitmediğini öğrenin, hatta bazı sorularınızla şaşırtın. İnanın öyle doğal ifadeler alacaksınız ki…
Işık demiştik… Fotoğrafın olmazsa olmazı olan ışıktan söz ederken, dış çekim yapıyorsanız güneşin en yüksekte olduğu saatlerden kaçının… Aşırı parlak ışık, modelinizin yüzünde istenmeyen keskin gölgeler ve bazı alanlarda detay kaybına neden olacaktır. Silüet etkisi yapacak ters ışık kaynaklarından uzak durun. Mümkünse modelinizi ışığı doğrudan almayacak bir şekilde konumlandırın.
Kurallar, kurallar, kurallar…
Başta da dediğimiz gibi fotoğraf aslında birçok görsel kuralı resim sanatından miras edinmiştir. Bu kuralların birçoğu da Leonardo Da Vinci’nin “Defterler” adlı notlarında karşımıza çıkar. Fi, Fibonacci sayısı, 1/3 kuralı ya da “Altın oran” fotoğrafta da kullanılan bir tekniktir. Zaten birçok telefonda da kamerayı açtığınızda “grid” ya da “ızgara”yı görürsünüz. Ekran yatay iki, düşey iki olmak üzere 9’a bölünmüştür. Manzara fotoğraflarında ufuk çizgisini yatay çizgilerden birine oturtmanız yerinde olacaktır. Fotoğraftaki özneyi ise yatay ve düşey çizgilerin kesiştiği köşelere yerleştirmeniz gözü okşayan bir fotoğraf üretmenizi sağlar.
Portrede “dominant eye” yani etkin gözü karenin tam ortasına yerleştirmeniz fotoğraftaki modelin sizi izliyormuş gibi bir etki yaratmasına neden olur. Steve McCurry’nin “Afgan Kızı”nda ve hatta Leonardo Da Vinci’nin “Mona Lisa”sında bile bu etkiyi hissedebilirsiniz.
Kural modelin bakış açısının karenin sağındaysa sola doğru, solundaysa sağa doğru olduğunu söyler ama kuralları bilmek kadar, kuralları yıkmak da güzeldir. Bu sayfada göreceğiniz Sindelhöyük, Develi’de cep telefonuyla çektiğim saz işçisinin portresinde olduğu gibi modelin bakış açısını karenin dışına doğru da kullanabilirsiniz.
Alan derinliği kontrolü
Arka plan seçimi ve alan derinliğinin kontrolü özellikle portre çekimlerinde çok daha fazla dikkat edilmesi gereken ögelerdir. Burada alternatif çoktur ama öncelik portrenin boyut kazanabilmesi için arka planda oluşturulacak “bokeh” etkisindedir. Halk arasında bu durum “arkası bulanık olsun” olarak da ifade edilir. Günümüzde birçok akılllı telefonun kamera özelliklerinde bokeh etkisi hem lens, hem de yazılımla kontrol edilebilmektedir. Özellikle yapay zeka destekli telefonlarda daha kamerayı doğrultur doğrultmaz, “portre” moduna geçiliyor ve arka plan kelimenin tam anlamıyla “uçuyor”…
Ancak, yukarıda da belirttiğim gibi bazı durumlarda modelin yaşam alanı, ruh hali, kişiliği ile ilgili ip uçları vermek istiyorsanız arka planda alan derinliğini arttırmanız daha yerinde olacaktır. Ürgüp’te akıllı telefonla fotoğrafını çektiğim çömlek pişiren fırın işçisinin fotoğrafında olduğu gibi…
Yine arka planda sadeleştirme ve yalınlaştırma yapmanız özneyi ön plana çıkartmanız konusunda size yardımcı olacaktır. Burada renk ve leke dağılımını da göz önünde bulundurun, kontrast oluşturmaya çalışın. Arka planda yer alan yeşil bitkiler, deniz, ya da ufuk çizgisinin üzerinde gökyüzü modelinizin son derece “temiz” bir silüete kavuşmasını sağlar. Bu da fotoğrafınıza boyut hissi kazandırır.
Flaştan uzak durun ama…
Birçok akıllı telefonda flaş bulunsa da, size tavsiyem iyi bir portre fotoğrafı çekmek istiyorsanız en karanlık ortamlarda dahi flaştan uzak durmanız yolunda olacaktır. Çünkü flaş aydınlatmasının sert ışığı modelinizin yüzünde istemediğiniz keskin gölgelere ve detay kaybına neden olur. Ancak, ekstra bir aydınlatma istiyorsanız, kesintisiz ışık kaynaklarından yararlanabilirsiniz. Bu konuda üretilmiş taşınabilir, çok da fazla yer kaplamayan ürünler hemen her yerde bulunuyor. Özellikle cep telefonları için birçok yerde gördüğüm “beauty dish” benzeri LED aydınlatmalar size neredeyse profesyonel kalitede portre için imkan verecektir. Bu tür flaşın en önemli özelliği modelinizin gözlerinde muhteşem bir yansıma oluşturmasıdır.
Ayrıca flaş yerine, bir başka akıllı telefonun ışık kaynağını kullanmak da iyi bir seçimdir. Özellikle karanlık denebilecek ortamlarda bu çözüm çok işinize yaracaktır. Bir başka tavsiyem de bazı durumlarda reflektör kullanmanız yolunda… Reflektör, ışığın yansıtıldığı parlak bir yüzeydir. Bu konuda profesyonel çözümler olduğu gibi beyaz bir karton dahi işinizi görecektir.
Özellikle ters ışığa doğru yapılacak çekimlerde ekstra ışık kullanmak avantajınıza olacaktır. Örneğin arka planda bir gün batımı varsa modeliniz siyah bir silüet olarak görünecektir. Oysa ekstra ışık kaynağını modelinizin yüzüne doğrultarak, hem arka plandaki gurup renklerini, hem de modelinizin ifadesini fotoğraflamanız mümkündür…
Farklı açılar kullanmak
Fotoğrafta eksen değiştirmek, başka açılardan bakmak çok daha yaratıcı portreler üretmenizi sağlayacaktır. Normalde hepimiz dünyayı göz hizamızdan görüyoruz. İdeal portrede de aynı eksen çizgisinde fotoğraf çekmek bir kuraldır. Genellikle daha kısa boylu olan çocuk portrelerinde de onlarla aynı göz hizasına gelerek fotoğraf çekmek tavsiye edilir. Ancak yukarıda da yazdığım gibi bazen farklı açılar, alışılmışın dışında daha çok beğeni toplayacak fotoğrafları getirir.
Yine bu sayfada göreceğiniz ve Van’da fotoğrafladığım çocuk portresinde yukarıdan aşağıya bir açıyı deneyimledim. Burada amacım yüzü ön planda tutmak gövde ve vücudun geri kalanını arka planda bırakmaktı. Aslında normal şartlar altında çocukları bu hizadan görüyoruz ve bu hizadan daha sevimli buluyoruz. Ben de bu noktadan hareket ettim.
Görsel sanatlarda seçtiğiniz açı, aynı zamanda bir takım mesajları da içerir. Özellikle sinemada yukarıdan yapılan çekimlerde özne küçük görülür, aşağılanır. Yukarıya doğru yapılan çekimlerde de tam tersine yüceltilir. Ancak hep dediğim gibi kuralları yıkmak da çok güzeldir. Kuralları esnetmekten, zaman zaman da yıkmaktan çekinmeyin. Sürekli farklı açılardan bakmaya çalışın…
Selfie, öz çekim, ya da oto portre
Portreden söz edip de selfie, yani öz çekimden söz etmemek mümkün değil… Aslında birçok ressam zamanında kendi portrelerini, yani oto portre de yapmışlardır. Bu durumu bir anlamda o günlerin selfie’si de olarak tanımlayabiliriz. Selfie konusunda en büyük uzman kendinizsiniz elbette… Öncelikle kendi yüzünüzü sizden daha iyi kimse tanıyamaz. Dolayısıyla daha iyi göründüğünüz açıları önceden çalışmakta yarar var.
Başta ışık olmak üzere yukarıda yazdığım tüm teknik kurallar aslında selfie için de geçerli. Ancak daha iyi bir açı için kolunuzu, bir selfie çubuğuyla desteklemeniz iyi olur. Instagram’da paylaşacaksanız 4×5 dik, hikaye için de 16×9 boyutlarına dikkat edin. İfadeniz gerçek olsun. Gülüyor gibi yapmayın, gerçekten hissediyorsanız gülün…
Gelecek sayıda görüşmek üzere sevgiyle kalın…
Dünyanın en çok tanınan portresi
Steve McCurry’nin National Geographic dergisinin Haziran 1985 sayısının kapağında yer alan “Afganlı Kız” portresi dünyanın en çok tanınan fotoğraflarından biridir. McCurry, Peşaver kentindeki bir Afgan mülteci kampında dolaşırken bir çadırdan küçük kız sesleri geldiğini duyar ve oraya doğru ilerler. Burası kampta küçük kızların eğitim gördüğü okul çadırıdır. Öğretmenle konuşur ve bazı fotoğraflar çekmek için izin ister. O sırada yalnızca gözlerini görebildiği Sharbat Gula’yı fark eder. Ancak önce başka çocukların portrelerini çeker. Daha sonra Sharbat’ın fotoğrafını çekmek ister. Afgan toplumunda 12 yaşında bir kızın yabancı bir erkeğe yüzünü göstermesi kabul edilecek bir davranış değildir. McCurry, birkaç portre çeker. Hatta bunlardan bir tanesinde Sharbat’ın yüzü kapalıdır. McCurry, öğretmenle konuşarak Sharbat’ın yüzünü açması ve poz vermesi konusunda kendisine yardımcı olmasını rica eder. Öğretmeninin sözünü dinleyen Sharbat, ilk kez yabancı bir erkeğe yüzünü gösterir. İri yeşil gözlerinde bunun korkusu vardır ve bu durum yüz ifadesine yansımıştır. İşte bu ifade National Geographic’in kapağında Afgan Savaşı’nın insanlar üzerinde yarattığı korku ve dehşetin sembolü olur.
Yazı: Cem Kıvırcık
Bir Yorum