20.yüzyılın en önemli belgesel fotoğrafçılarından olan Hiroshi Hamaya, değişen dünya karşısında geleneklerini sürdüren Japon halkının yaşamını yansıtarak, modern hayatın ikilemini ortaya çıkardı.
Fotoğrafçılık, resmin aşağılık bir versiyonu olmamalı. Fotoğraf çalışmasında, resmin plastik biçiminden kaçınıyorum ve edebiyatın anlatı niteliğini arıyorum, insanın olduğu şeye yaklaşıyorum.
Fotoğrafçılığa karşı daha hümanist, etnografik bir yaklaşım geliştiren Hamaya, Japonya’nın savaş sonrası protesto kültürünü de en iyi şekilde anlattı.
Japonya’daki doğal özelliklerin, halklarının doğası gibi, son derece çeşitlendirilmiş ve karmaşık olduğunu fark ettim. Bu sonucu araştırmayı amaçladım.
Hiroshi Hamaya, Ihei Kimura ve Ken Domon ile birlikte yeni fotoğraf (shinko shashin) hareketinin öncüsü oldu. II.Dünya Savaşı sonrasını ve modern şehrin yeniden inşasını kapsayan bir belge hazırladı. On yıllık bir süre boyunca Niigata bölgesini kadrajına aldı. (Uzun kışlar boyunca ekilebilir alanların çoğunu kaplayan bol kar yağışı ile tanınır.) Eski ritüelleri, tarım uygulamalarını ve kırsal Japonya’daki günlük yaşamı yalın bir dille tasvir etti.
Fotoğrafçılık sadece hayatımı kazanmama değil, aynı zamanda farklı insanlarla tanışmama; bilmediğim hayvanlar, ağaçlar ve çiçekler hakkında bilgi edinmeme; Dünya’nın değişen ve farklı yönlerini keşfetmeme izin verdi.
Sulak alanlara dikim yapmak korkunçtur. Göğsünüz çamurun içine batıyor ve bedeninize sarılı bir pipetle pırıl pırıl giysilere sarılıyorsunuz. Saman sizi sıcak tutmak ve yüzdürmek için kullanılır. Hepsi dağlarla çevrili küçük düz bir alanda volkanik külden yapılmış bir bataklıktır ve pirinç tarlasından daha dipsiz bir bataklıktır. İlkel pirinç ekimi böyle gözüküyordu. Japonya’nın pirinç tarlalarının çoğu ataların neslinin kanı ve teriyle güzel, verimli tarlalara dönüşmüştür. Ancak bu dar toprak, bu koşullarda hala pirinç yetiştirmek zorunda kalan dağlar arasında bir mezara sahiptir
Hamaya’nın başarısı kentsel ya da kırsal ortamlar bağlamında, Japonları betimleyen bir seri hümanist fotoğraf çalışmasıydı. Geyşalar, dilenciler, fahişeler ve burlesk dansçıları bir başka deyişle tipik kent manzaraları çalışmalarında yer alsa da; asıl teması, köylülerin zorlu yaşamlarıydı. Hamaya’ya göre kentsel yaşamın tek yaptığı şey; belli sınıflar arasındaki uçurumu artırmaktı. Kent tabanlı militarist ideolojiler, yalnızca yoksulluğu getiriyordu. Onun ortaya koyduğu kırsal yaşam ve geleneklere vurgunun temelinde, modern yaşamın yarattığı duygusal boşluk vardı.
Toplumsal ilerleme uğruna eski şeyler yok edildi. Ortadan kaybolacakları gerçeği kaçınılmaz bir şekilde zamanın akışının bir parçası olsa da, bu yüzden bile gelenek izlerinin tamamen silinmesine ciddi bir dikkat sarf edilmesi gerekiyordu.
Yazı: Sevil Ateş