30 yıldır National Geographic için çalışan dünyanın en iyi fotoğrafçılarından Steve McCurry ile İstanbul’da bulunduğu sırada Ferhat Verdi tarafından yapılan bir röportaj…
Steve, dile kolay; 1 milyona yakın kareden oluşan bir fotoğraf arşivine sahipsin. Peki bu inanılmaz sürecin ilk saniyeleri nasıldı?
Üniversitede sinema üzerine dersler alıyordum; bu sırada film yapımı ve sinema üzerine derslere yoğunlaşırken fotoğraf çekmeye başladım. Hoşuma gitmeye başlamıştı, fotoğraf beni adeta kendine çekiyordu. Tam bu sırada bir gazetede fotoğrafçı olarak iş buldum; derken Hindistan’a gittim. Hayatı izlemeyi ve beklemeyi burada öğrendim. Sonrasında her şey kendiliğinden gelişti.
Afgan Kızı, belki de dünya üzerindeki en popüler fotoğraf ve bu fotoğraftaki imza Steve McCurry’e ait. Deklanşöre bastığın anı hatırlıyor musun, o anı tarif edebilir misin?
Sakin bir ortam vardı, bekliyordu; ben de gidip fotoğrafı çektim gibi bir durum kesinlikle yaşanmadı. Tam bir karmaşa hakimdi. Toz, duman, gürültü ve her yerde kaos hakimdi ama sevgili Ferhat, işte karşımdaydı ve onu ilk gördüğüm anda muhteşem olduğunu düşündüm. Fotoğraf karesi ise büyük bir hengame içinde ortaya çıkacaktı, düşünecek vaktim bile yoktu. Deklanşöre bastım.
Çok iyi bir fotoğraf olacağı hakkında emin ol hiçbir fikrim yoktu. Zaten fotoğraf çekerken her zaman en iyi kareyi ararsınız fakat bazen her şey, gerçek kareden daha güzel olabileceği gibi tam tersi de olabilir. Afgan Kızı fotoğrafımda böyle bir sonuca yani 20.yy’ın özel fotoğraflarından biri sonucuna ulaşacağımı bilmemin deklanşöre bastığım anda hiçbir yolu yoktu.
İnsanları, doğal insan yaşamını bu kadar iyi şekilde fotoğraflaman insanlarla önceden iletişim kurmana mı bağlı? Genç fotoğraf severler için biraz ipucu istiyorum.
Öncelikle fotoğraflamak istediğin insanlara saygı ve espriyle yaklaşman gerekir. Kendine güvenmen şart ve birazda ikna edici olmalısın. Fotoğraf çekeceğim zaman bazıları kolaylıkla evet diyor bazılarıysa fotoğraflarının çekilmesinden hoşlanmıyor. Bu doğal, önce insanlar biraz kuşkucu oluyorlar; çünkü düşünsene seni tanımıyorlar. Bu kuşkuculuğu noktalamak için çaba harcıyorsun. Bunu yapmanın çeşitli yolları var. Fotoğraflarının çekilmesi konusunda evet demeleri için evet dedirtmek gerekli. Sana birkaç tüyo veriyorum (gülümseyerek).
Kuşkucu insanların kuşkularını gidermek için sana güvenmeleri gerekir, bunun için bir ortam oluşturmalısın. Sonuçta çekilecek fotoğraf onlar için hiç önemli değil ama benim için çok önemli. Fotoğrafın benim için ne kadar önemli olduğunu insanlara bir şekilde anlatabilirsem güven ortamı genelde yakalanır. Örneğin İstanbul’da Sultanahmet’te insanlar benim için etrafta dolanmıyorlardı ama ben onların fotoğrafını çekmek istiyordum. Fotoğraf çekmeden önce mutlaka bunu anlatırım. Bu noktada vücut dili de çok önemli en başta bahsettiğim saygı ve onları rahat hissettirmek için biraz espri, fotoğraf çekmeden önce insanlarla kurduğum bağlardan bazıları. Kuşkucu olan, tutuk olan insanların fotoğrafa olan ilgisinin nasıl evete dönüştürülebileceği kesinlikle pratiğe bağlı. Bunun yolunu pratikle buluyorsun.
Fotoğraf stilinin ana hatlarından bahsetmek ister misin?
Fotoğrafla ilgili stil fotoğrafçının kişiliğine bağlıdır. Tüm fotoğrafçılar beğendikleri fotoğrafçıları taklit ederek fotoğraf çekmeye başlarlar. Onlar gibi fotoğraf çekerler. Onların fotoğraflarındaki renkleri, kullandıkları açıları yakalamak isterler. Fakat daha sonra, eğer bu konuya eğilmeye devam ederlerse, kaçınılmaz olarak kendi stilleri ortaya çıkar. Peki stilim nasıl? Emin ol ben fotoğrafla ilgili stilimi tanımlayamam. Stilimi fotoğraflarımı gören insanlar tanımlayabilir düşüncesindeyim. Ben içimden gelen şekilde fotoğraf çekiyorum.
Doğaçlamayı sevdiğini ve bir yüz görür görmez fotoğraf makinene asıldığını biliyorum. Birçok fotoğraf serin var; ana konun ise genelde insanlar. Peki projelerini neye göre belirliyorsun? Hep mi doğaçlama?
Hepimizin keyif aldığı, hepimizin ilgisini çeken, komik bulduğu şeyler vardır. Bildiğin gibi benim web sitemde de kategoriler var. Ne zaman uyuyan bir insan görsem o benim ilgimi çeker. Ne zaman bir çift görsem bu benim ilgimi çeker. Ama çiftten kastım, bir kadınla erkek olarak değil; iki erkek ya da iki kadında olabilir. Bir çift kedi de olabilir köpek de olabilir ya da bir aile olabilir. O yüzden insan davranışlarını farklı kategorilerde ele alıyorum.
Çıkıp, ‘bugün şu kategoriyi çekeceğim’ dediğim olmaz. Ben daha çok etrafımı gözlemliyorum ve bu gözlemler sırasında benim ilgimi çeken bir takım temalarla karşılaşıp fotoğraf çekiyorum. Hepimizin farklı insan davranışlarına ilgisi var. Ben, bu şekilde ilgimi çeken şeylerin fotoğrafını çekiyorum. Bununla birlikte zaman zaman belli bir fikir etrafında oluşan fotoğraf projelerim de oluyor. Örneğin Bombay’ın kuzeyinde Pakistan sınırında bir Hindistan eyaleti olan, Rajastan’daki Rabari kabilesinden insanları çektim. Hızlı kalkınma ve modernleşme ile birlikte zaman burada da göçebe kültürün aleyhine işliyor. Bu göçebe toplumun yaşam şekli büyük bir hızla sona yaklaşıyor. Madem Kodachrome da yok oluyor, o halde onu en iyi şekilde Rajastan çobanlarının hafızasında yaşatarak yüceltebiliriz diye düşündüm.
Orası gerçekten de başka bir gezegen gibiydi. Köydeki insanlar çok ilginç ve görülmeye değer. Bence hikâyeyi anlatan gözler ya da hatlar değil, yüzün tamamı ve görünüşün çarpıcılığı. Hikâyelerini tek başlarına değil, bir arada anlatıyorlar.
Analog ve sonrasında dijital. Bu iki teknolojiyi de yaşadın. Filmli makinelere ilgin şu anda ne boyutta ve dijital makinelerin teknolojik getirileri hakkında ne düşünüyorsun?
Kodachrome gerçekten de rengi yakalıyordu. Çok gösterişli olmayan zengin renklerdi bunlar, ancak artık film kullanmıyorum. Analog fotoğraf makinesiyle çekim yapmıyorum. Dijital fotoğraf makinesinin ve dijitalin büyük avantajları var. Mesela şu anda ISO 100’den fotoğraf çekip sonra karanlık bir yerde ISO 10.000’e alıp fotoğraf çekebilirim. Aynı zaman da rengin derecesini ayarlayabiliyorum. Fotoğraf çektikten hemen sonra, anında ekrandan çektiğim fotoğrafa bakabiliyorum. Işığa ve nasıl pozladığıma bakabiliyorum. Filmli makine günlerini çok özlediğimi söyleyemem. O günlere dönmek istemem.
Steve, sanırım bu soruyu hayatında ilk kez duyacaksın, bir fotoğrafçı dostum mutlaka sormamı istedi; analogla çektiğin fotoğraflarda banyo işlemi sırasında renklere müdahale ediyor muydun? Filmliye Photoshop’la ilgilenir miydin?
Gerçekten şaşırttın, daha önce kimseye banyo anılarımdan söz etmemiştim (kahkaha atarak). Ham bir filmi banyo ederken her zaman şunu düşünürdüm: Hiçbir zaman hiçbir fotoğraf makinesi insan gözü kadar iyi görmez. O yüzden de bazen kontrastı artırmanız ya da azaltmanız gerekir. Rengi manipüle ediyor muyum? Bunun cevabı hayır. Renge müdahale etmiyorum. Parlaklık ve karanlık konusuna gelince hiçbir zaman fotoğraf makineleri göz kadar iyi görmediği için her zaman fotoğraflarımı gözün görebildiği kadar iyi yapmaya çalışıyorum. O yüzden bu noktada müdahale de bulunuyorum. Ancak tekrar vurgulamak gerekirse renklerle ilgili değil, kontrast, parlaklık ve gölgeyle ilgili konularda. Şu anda dijital makinemde de aynı şekilde kontrast, parlaklık ve gölge konusunda müdahale gerektiren durumlarda müdahalede bulunuyorum.
Kariyerin süresince birçok kez ünlü kişileri fotoğrafladın. Robert de Niro, Amitabh Bachchan, Ara Güler ve daha nicesi… Bu kişilerle çalışmak nasıldı?
Öncelikle ikonlaşmış insanlarla çalışmak çok keyifli. Ara Güler, Türkiye’de bir tarih yazdı. Onunla birçok kez görüştüm, karşılaştım. Fotoğraf sanatının ikon yüzlerinden biri ve çok başarılı bir fotoğrafçı. Ara Güler’i çekmek biraz daha farklı. Bir fotoğrafçıyı çekmek, bazen kendinizle yabancılaşmanıza sebep oluyor. Biraz daha zaman geçtikten sonra kendinizi rahat hissediyorsunuz. De Niro, Hint sinema tarihinin en önemli aktörlerinden Amitabh Bachchan gibi ünlüler ile çalışmak daha farklı, Ara Güler ile olduğu gibi değil. Robert de Niro’da New York’un ikon yüzlerinden biri. İnsanlar de Niro’nun onlarca filmini izlemişlerdir. Onlara bazı direktifler vermeniz bazı yönlendirmelerde bulunmanız lazım. Ünlülerde bu sistemi çok iyi biliyorlar çünkü daha önce çok fazla fotoğraf çektirmişler. Ünlü Hintli yazar ve aktris Shenaz Treasurywala, Oscar adayı Elizabeth filminin yönetmeni Shekhar Kapur, Magnum fotoğrafçısı Elliot Erwitt ve daha birçok ünlü kişinin fotoğrafını çekmek büyük keyifti.
Hindistan’a yanında fotoğraf makinen olmadan sadece gözlem yapmak için 70-75 kez gittiğiniz şeklinde özellikle Amerika’da bir şehir efsanesi var. Bu doğru mu?
Bu şehir efsanesinden haberim var. Şimdiye kadar kimse sormadı bende açıklık getirme fırsatı bulamadım. Şimdi yanıtlıyorum: kesinlikle böyle bir şey yok. Bazen sokakta dolanırım, yürürüm etrafı gözlemlerim ama fotoğraf makinem her zaman yanımdadır.
Üniversitede film yapımı ve sinema eğitimi gördün. Sinemaya ilgin şu anda nasıl? Örneğin; senaryo yazar mısın? Kısa film çeker misin?
Sinema eğitimi aldım, ancak üniversitede kesin bir çizgiyle fotoğraf tutkum çok daha ağır bastı. Sonrasında sadece fotoğraf çektim. Artık bu yolda gidiyorum. Üniversiteden sonra hiçbir zaman senaryo, kısa film gibi çalışmalar yapmadım. Yalnızca fotoğrafa odaklandım. Ara sıra film izlerim.
“İyi fotoğrafçı, güzel kadınlar gibi tamamen rastlantısal”
Türk fotoğrafçıları takip edebiliyor musun?
Türkiye’den bildiğim Ara Güler, Ahmet Sel gibi fotoğrafçılar var. Türkiye’de yetenekli fotoğrafçılar var ama Macaristan’da da yetenekli fotoğrafçılar var. Bir ülkeye özgü fotoğrafçıları takip etmiyorum. Yetenekli fotoğrafçıları belli bir ülke bazında değerlendirmek yerine kişi bazında değerlendirmeyi gerekli görüyorum. Fotoğrafçıyı beğenmek için ülke bazında, “şu ülkeden daha iyi fotoğrafçı çıkar” görüşüyle bakmıyorum. İyi fotoğrafçı, güzel kadınlar gibi tamamen rastlantısal. Şu ülkenin kadınları daha güzel bu ülkenin kadınları daha güzel gibi bir durum nasıl söz konusu değil ise fotoğrafçı içinde benzer bir durum var.
Fotoğrafla ilgilenen gençlere neler söylemek istersin?
İyi fotoğraf, ilginç durumların, güzel ışığın ve belli bir anın birleşiminden oluşuyor. İyi bir yazar olmak istiyorsanız çok okumanız gerekir. İyi bir müzisyen olmak istiyorsanız çok müzik dinlemeniz gerekir. İyi bir mimar olmak istiyorsanız, ünlü binaları görmeniz gerekir. Onlar hakkında bilginiz olmalıdır. İyi bir fotoğrafçı olmak istiyorsanız da bu gözle fotoğrafa bakmalısınız. Yani daha önce çekilen fotoğraflar, ünlü fotoğrafçıların fotoğraflarını görmek; sizden önce yapılan fotoğraf işlerini bilmek ve iyi fotoğrafçıların işlerine hâkim olmak gerekir.
Bir müzisyenin kendinden önceki bestecileri bilmeden iyi bir müzisyen olması çok zor. Bir yazarın kendinden önceki yazarları okumadan iyi bir yazar olması çok zor. O yüzden fotoğrafta çok emek isteyen, bilgi isteyen bir şeydir. Fotoğrafçılık sadece, bir fotoğraf makinesi alıp, sokağa çıkıp birkaç poz çekmekten ibaret değil. Çok fazla emek ve bilgi gerektiriyor. Herkese sevgilerimi ve selamlarımı sunuyorum.
Steve McCurry hakkında daha fazla bilgi için buraya tıklayınız.