Magnum’un kurucusu, ünlü savaş fotoğrafçısı ve büyük usta Robert Capa‘nın hikayesi ve unutlmaz fotoğrafları.
Fransız yazar ve illüstratür Florent Silloray’ın, 20. yüzyılın en büyük fotoğrafçılarından Robert Capa’nın yaşamından 1936-1954 yıllarını objektif bir bakışla anlattığı CAPA, Sırtlan Kitap etiketiyle raflarda yerini aldı. Üstelik bir çizgi roman!
“Teknik olarak kötü ama güçlü bir görüntüyü,
Robert CAPA
tekniği iyi ama zayıf bir görüntüye her zaman tercih ederim.”
Paris, Blois Oteli, Montparnesse Mahallesi, Nisan 1936’dan başlayan Salı, 25 Ağustos 1954, Hindiçin, Kızıl Nehir’in oluşturduğu deltanın güney kesiminde mayına basmasıyla biter CAPA. Savaş meydanlarında foto muhabirliği yaptığı yıllarda bir günlük gibi okudukça düşüncelerinin ardındaki hayatına tanık oluyoruz. Sadece 18 yılını biliyoruz Robert Capa’nın. Asıl adı Endre Fridmann. İş bulabilmek ve fotoğraflarını satabilmek için bir Amerikalı olmalıydı, bir de yeni bir ismi. Şu an tanıdığımız ismi ise sevgilisi Gerda Taro bulur. Birlikte 1936-1938 yıllarında İspanya Savaşı’na katılırlar. Çektiği fotoğraflarla Gerda Taro da bir ikon haline dönüşür. Ancak cumhuriyetçilere ait olan tankın altında ezilir. Gerda’nın ölümü Robert Capa’yı ciddi anlamda sarsar. Bundan sonrasındaki hayatın akışı, kendisi için pek de önemi olmaz.
Sevgilisi Gerda Taro, ismi bulduktan hemen ardından VU adında bir sol gazetesinde işe başlar. VU gazetesinden, İspanya İç Savaşı’nın çatışma ortamını yansıtmak için kendisinden fotoğraf çekmesini istenmesiyle savaş fotoğrafçılığına adım atmış olur.
İspanya İç Savaşı’nın Cordoue Cephesi’nde Gerda Taro ile birlikte savaş hattında birçok kare yakalar. Fotoğraflar İngiliz, Rus, Katalan ve Macar gazeteleri ile Regard ve Paris tarafından basılmasıyla ünü yayılır. Bu esnada Ernest Hemingway ve John Steinbeck ile aralarındaki dostluklarına da tanık oluruz. Artık Robert Capa, en iyi savaş fotoğrafçısı olarak bilinir.
I.Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Robert Capa’yı en çetin, en koyu cephelere göndererek haber yapması istenilecektir. 6 Haziran 1944 Normandiye Kıyıları’nda çektiği fotoğraf, efsaneye dönüştürür. Ceset yığınlarıyla dalgalanan denizde ilerlemeye çalışırken askerleri çektiği fotoğraftır.
Fotoğraflar üzerine değil, yaşamındaki dalgalanmalarını anlatan düşünceleriyle tanımış olmak, neden savaş fotoğrafçısı olduğuna dair yanıtlar veriyor CAPA. Hindiçin’de katıldığı çatışmada mayına basmadan evvel söylediği son sözü:
“Çabuk! İnsanlar kadrajdan çıkmadan deklanşöre bas. İki kere çek, ne olur ne olmaz. Bir adım yana atarsan daha iyi bir açı…”
İlgiyle ve merakla okuyacağınız bu çizgi romanı önemli kılan tarafı ise yazarın kendi anlatısından uzak olmasıdır. Yorumunu katmadan, Robert Capa’nın yaşamındaki en önemli kilit döneminin günlüğünü okutur bize. Klişeleşmiş bir biyografi kitabına dönüştürmeden, biyografi ağırlığından sıyrılmış ve bir çizgi roman olarak karşımıza çıkması daha yakın ve daha samimi kılıyor. Yazıları okumak güçlük çektirse de -özellikle çizgi roman severler için- Robert Capa’yı daha yakından tanımamıza olanak sağlıyor. Önemli fotoğrafçıların hayatını çizgi romana dönüştüren çalışmalar neredeyse yok denilecek kadar az. Türkiye’de benzer bir çalışma yapıldı mı bilmiyorum ancak bu tür çalışmaların daha sık yapılması kanaatindeyim. Florent Sillorey’in 40 haftalık süren bir çalışma sonucunda ortaya çıkardığı CAPA’yı muhakkak okumalısınız. Robert Capa’yı daha yakından görmek için.