Her geçen gün daha da büyüyen fotoğraf topluluğunu oluşturan insanlar, adeta dünyaya açılan gözlerimiz niteliğini taşıyor.
Kalburüstü sanatçılar, gazeteciler veya ortaya yeni çıkan yeni soluklar; bizi bilgilendiriyor, ilham veriyor, şaşırtıyor, dünyamızı daha geniş bir tarih bağlamına oturtuyorlar.
Ancak bu topluluk büyük zorluklarla da karşı karşıya; azalan tirajlar, artan rekabet ve fotoğrafçıların bilgilendirme misyonuna olan güvensizlik… Bu faktörler, -bu topluluğa dahil olan biz fotoğrafçı ve editörlerin- bizleri neyin motive ettiğini görememek konusunda benzer kılabilir.
Son kez editörlüğünü yapmakta olduğum TIME LightBox’a hazırladığım bu yazı için, son on yılda beni etkilemiş, ilham veren birçok fotoğrafçı ve editör arasından seçtiğim 13 meslektaşıma sordum. Bunu neden yapıyorlar? Neden her sabah, fotoğraf çekmek, düzenlemek, yayınlamak için yataklarından kalkıyorlar? Fotoğrafçılık onlar için neden önemli?
İşte sizlere verdikleri cevaplar.
Kathy Ryan, Fotoğraf Yönetmeni, New York Times Dergisi
Fotoğraf çağımızın evrensel dili. Hepimizin cebinde yüzlerce, belki de binlercesi var. (mobil telefonlarda taşınan fotoğraflara bir gönderme) Fotoğraflar bir yerlerde ne olup-bittiği tartışıldığında tartışmanın sonucunu belirlerler. Görüntüler yaşlanmaz ve çarpıtılamazlar. İyi bir fotoğrafçı asla ayrı dilden çalıp, söylemez.
Bu yüzden fotoğrafçılara ihtiyacımız var. Onlar yeryüzünün karmaşasını, yaşama netlik kazandıran umumi görsellere dönüştüren kişiler. Onlar, bizi çevreleyen kargaşayı ve güzelliği damıtabilecek tanık ve sanatçılardır. Dikkatimizi günlük hayatımızda es geçtiğimiz konulara çekiyor ve kendi çevremiz dışındaki insan ve olaylara yönlendiriyorlar. Göz ve kalplerimizi hassasiyet ve dürüstlükle yönlendirdiklerinde, bildiklerimizi öncesinden daha farklı ve iyi bildiğimizi biliyoruz. Fotoğrafçılar bize kendi bakış açılarından, tekrardan ve daha da dikkatli bakmayı öğretiyor.
Gördüğüm için (fotoğraf) çekiyorum. Çekiyorum… çünkü ben çekmezsem kim çeker bilmiyorum. Günümüzde ‘aktivizm’ kirli bir sözcük olarak kabul görüyor. Çekiyorum… çünkü özellikle bir davanın aktif ve güçlü bir savunucusu olmakla huzur buluyorum.
Biri çıkıp ta ‘neden’ kelimesinin ne anlama geldiğini nasıl tanımlar? Webster’a göre, “Sonucunda bazı belli başlı şeylerin olmasına vesile olan, etkiyen, olan ya da bulunan kişi ya da şey; Bir etkinin üreteni ya da üreticisi.”
Fotoğrafladığım her görüntünün, siyahi adamın, kadının ve çocuğun imgelerini yeni baştan incelemesini ve tanımlamasını isterdim. Fotoğrafçılığım her şeyden önce insani eylemi tetikleyen bir katalizör ya da bir sebep. Çektiğim her fotoğraf şu soruları sorgular; “Ben kimim?” ve “Yeryüzündeki görevim nedir?” Bu benim görme biçimim. Bu, benim görmenin bir başka yolu olduğunu söyleme biçimimdir.
Sarah Leen, Fotoğraf Yönetmeni, National Geographic
Tüm meslek hayatım boyunca fotoğraf derleyip düzenlemiş ve eleştirmiştim. Veyahut fotoğraf öğretmiş ve fotoğrafçılarla çalışmıştım. Fotoğraf dünyaya dair tecrübelerimin çoğunluğunu oluşturan yöntemdi. Ekseriyetle dünyanın birçok bölgesini deneyimlememin de yöntemi oldu. Kişisel olarak, fotoğrafın ‘görüntünün anda kalması’ ve ‘zaman kavramı’ hakkında bir şiir olduğunu hissediyorum. Görüntüler sevdiklerinizin hatıralarını canlı tutabilir, gelecek nesiller için tarihe şahitlik, bir trajedi veya sevince tanıklık edebilirler. Ayrıca davranışları değiştirebilir, anlayışa teşvik edebilir ve insanları harekete geçirebilirler. Fotoğraf kalpten konuşan evrensel bir dildir.
Fotoğrafçılar, neyi görmeye ihtiyacımız olduğunu, neyin bilinmesi gerektiğini bize göstermek için kelimenin tam anlamıyla hayatlarını vermeye adamış, tutkulu ve bazen de yarı çılgın bireylerdir. Görüntülerle ve onları yaratan ve bunları paylaşan inanılmaz bireylerle çevrili bir hayat yaşamaktan daha büyük bir onur ya da ayrıcalık düşünemiyorum.
Her şey, iyiden iyiye inzivaya çekilme korkum ve her gün dünyayla bağlantı kurmamı sağlayacak bir araç bulma arayışıyla başladı.
Sonrasında diğeriyle hesaplaşmak için bir katalizör ve fotoğrafçı, süje ve izleyici arasındaki engelleri ortadan kaldırmak için kullanılabilecek bir portal oldu.
Şimdilerde görüntü, gerçeği açığa çıkaran bir mekanizma olarak değerlendiriliyor. Fotoğraf öznellik sahibi olmakta tamamen özgür… İnsanlık, bağlantı, kimlik, bellek, mevcudiyet, deneyim ve samimiyetle ilgili fikirler etrafında gezinmek için ideal bir araç haline geldi.
Stephanie Sinclair, Fotoğrafçı
“Bunu neden yapıyoruz?” Sanırım özellikle piyasa her geçen gün kaypaklaştıkça, bu mesleğe girerken bir çoğumuzun tahmininden de fazla meslektaşımız işlerini hatta yaşamlarını kaybettikçe, hepimiz kendimize bu soruyu soruyoruz. Editöryel bir iş yaparak hayatını kıt kanaat sürdüren bizler için, iyice düşen ücretlerden bahsetmiyoruz bile… Ama benim için, olay eni konu fotoğraflarımdaki insanlara geliyor.
Pozitif değişikliği körüklemek adına gazetecilik ve foto muhabirliğin kudretine halen inanıyorum. Birçok insanın kendi çıkarının peşinde koşmaya öncelik verdiği bu dünyada, diğer tüm yöntemler başarısız olduğunda gerçeği konuşma rolü eşsizdir. Büyük resmin ötesinde gazeteciliğin rolü, kişisel düzeyde de bir esin olabilir. Hikayelerin her iki tarafından da bunu gördüm. Örneğin, Kısa bir süre önce Florida hastanelerindeki yanlış tedavi sebebiyle annemi kaybettiğimde bir hikayenin öznesiydim. Elbette 15 yıllık “Too Young to Wed” isimli projemde yüzlerce kızla röportaj yapmak için kameranın arkasındaydım. Her iki görüş açısından da, yaşanan adaletsizliklerin küresel bir toplulukla paylaşılmasının kişisel olarak ne kadar katartik (sağaltıcı) ve geçerli olabileceğini öğrendim.
MaryAnne Golon, Fotoğraf Yönetmeni, Washington Post
“Fotoğrafçılık neden önemli?” Çünkü fotoğraf konuşur. Fotoğrafik görsel dili keşfedip sonrasında anladığımda, bu dilin ortaklaşa konuşulan bir dile ihtiyaç duymadan izleyicileri bilgilendirebildiğini, eğitebildiğini ve dünya çapında etkileyebildiğini gördüm. Başarılı bir foto hikaye, iyi yazılıp düzenlendiğinde evrensel olarak kolaylıkla anlaşılır.
Bir keresinde Çin’de profesyonel bir fotoğrafçı grubuna sessiz bir fotoğraf öyküsü sundum. İzleyiciler, Mandarince ve İngilizce tek bir kelime kullanılmamasına rağmen, her seferinde doğru anlarda gülümsedi, kahkaha attı ve sessizliğe büründü. Son görselden sonra adeta hepimiz birbirimize ışıdık. Çok heyecan vericiydi.
Işığa inanıyorum. Fotoğraf ışıktır. Bu ışık, çoğu zaman dünyanın en cesur ve en yetenekli foto muhabirleri tarafından dünyanın en karanlık yerlerine götürülür. Birçoğunun çalışmalarını desteklemek ve yayınlamaktan onur duydum. Gücüm el verdiği sürece, profesyonel foto muhabiri yetiştirmeye, teşvik etmeye, desteklemeye, razı etmeye, yardım etmeye, danışmanlık yapmaya, takdir etmeye, kutlamaya ve ödeme yapmaya niyetim var. Onların gücüne canı gönülden inanıyorum.
Aidan Sullivan, CEO ve Kurucu, Verbatim
Fotoğrafçılar, tutkuyla inandıkları hikayeleri yakalamak ve ortaya koymak için harcadıkları eforun, çekilen acının, kendilerini soyutlamanın ve olağan dışı riskleri almanın neredeyse bir hastalık, bir saplantı, onları ne pahasına olursa olsun hikayelerini anlatmaya sürükleyen bir durum olduğunu söyleyeceklerdir. Zamanında ben de genç bir fotoğrafçıydım, bundan dolayı o tutkununun ve dürtünün ne olduğunu anlıyorum.
Bugün kariyerimin beni taşıdığı noktada kendimi, evlerimizin konforu içinde dünyada olup bitenden bihaber bizler, dünyanın karanlık yönlerinden de haberdar olabilelim diye, yırtınan öykücüleri desteklemek ve kollamakla yükümlü hissediyorum. Onlara bu önemli görevlerini yerine getirmekte ve hikayelerini aktarmaya devam ettirmekte yardımcı olmayı kendime borç biliyorum.
Foto-muhabirlik olarak bildiğimiz, bu sanat… bu çılgınlık… bu bir hikayeyi aksettirme dürtüsü asla ölmeyecek. Öğrenmek isteği ve dünyayı hikayeler aracılığıyla anlamak dürtüsü insanın doğasında var olduğu sürece, değişecek ve evrilecek ama asla ölmeyecek.
Sanırım foto-muhabirlik ve foto-muhabir olabilmek için gerekli beceriler doğuştan gelen, genetik, DNA’nın içine işlenmiş birer yetenek. Hikaye anlatımının bir yetenek ve eğitmek için önemli bir yol, hafızanın ise öğrenmek için mühim bir gereksinim olduğunun kabul gördüğü günden beridir, bu tıpkı tüm hikaye anlatıcılarının yaptığı gibi, hikayeyi ya da bilgiyi görsel olarak ilk elden aktarma ihtiyacından kaynaklanıyor.
İlkel mağara çizimleri görsel hikayeciliğin başlangıcıydı. Bugün değişen tek şey sadece bu görselleri zapt etme biçimimiz… Bu görselleri küçük sosyal halkamızın dışına mobil ve dijital dünya aracılığıyla dağıtım yöntemi, göz açıp kapayıncaya kadar yüz milyonlarca insana ulaşıyor.
Foto-muhabirlikle ilk olarak tarihi bir ilgiden dolayı ilgilendim. ‘Endüstri Devrimi’ üzerine çalışırken, çocuğun tekinin bir fabrikada çekilmiş fotoğrafından sebep kendimi çok üzgün hissettim. O dakikada, çocukla fotoğrafçının artık hayatta olmadıklarını fark ettiğimi hatırlıyorum. Benden onlarca yıl önce yaşamış birisinin zorlu yaşantısının, beni nasıl da üzdüğünü fark ederek büyülenmiştim. Bir şekilde her ikisi de bu fotoğraf aracılığıyla ölümsüzleşmişlerdi. Bununla ilgili çok etkileyici bir şey vardı.
Fotoğrafçıların gündelik yaşamı ve hatta bazen görünüşte sıradan olanı belgelemelerinin son derece önemli olduğuna inanıyorum. Bunu sadece zamanımızın daha iyi anlaşılması için değil, gelecekte bireylerin kim oldukları ve oraya nasıl geldiklerini görebilmeleri açısından da son derece önemli buluyorum.
Fotoğraf, insanlığın geneline erişebilmesi açısından oldukça güçlüdür. Fotoğrafçılıkta hiçbir dil engeli yoktur.
Konularımı seçerken ve takip ederken sadece günümüzde önemli olan hususları belgelemeyi amaçlamıyorum. Fakat gelecekte gündeme oturacaklar veya ileride insanlığı anlayabilmemiz için daha hayati olacaklar arasından seçiyorum.
Simon Bainbridge, Editöryel Direktör, British Journal of Photography
20 yıl önce, kız kardeşim ve en yakın arkadaşımla Güneybatı eyaletleri arasında kişiliğimi oldukça şekillendiren bir yolculuğa çıktık. Kız kardeşim Boulder’daki Colorado Üniversitesi’nde edebiyat okuyordu. Arkadaşımsa henüz deneyimlerini kamerayla ciddiye almaya başlayan bir film okulu mezunuydu. San Juan Skyway’i geçmeyi, daha sonra batıya Canyonlands ve Monument Vadis’ine uzanmayı, New Mexico’dan geçmeyi ve Colorado sınırına geri dönmeyi planlıyorduk. Fakat daha sonra dolambaçlı bir rota izlemeye karar verdik.
Birkaç milde bir arkadaşım heyecanla ufukta yer alan bir yeri ya da haritadaki bazı işaretleri gösterirdi. Aniden, bir kaya ya da dağa, veya kulağa garip gelen isimdeki bir yere doğru yoldan sapardık. Bir süre sonra rezervasyon arazilerindeki “Girmek yasaktır!” uyarısı asılı çitleri aşıyor ya da yıllardır esrar ve aleo vera diyetini sürdüren, Budweiser kutularından beş katlı bir kule inşa etmiş bir tür çılgının kapısını çalıyorduk. *Oh My Gawd Road türevinden isimlendirilmiş sapaklara sapıyor ya da Cañon City, “Dünyanın Düzeltmeler Başkenti” gibi isimleri olan tuhaf yerlerden geçiyorduk. *Oh My Gawd Road: Aman Tanrım! Yolu gibisinden bir espri.
Başta bu yanıltmacalardan ötürü hayal kırıklığına uğramıştık. Kısa bir süre sonra ben ve kardeşim kendimizi maceraya kaptırmıştık. Önümüzdeki iki hafta boyunca, *Kodak Gold’u bulmak uğruna, rastgele rehberimiz tarafından yönlendirilmemize izin verdik. Arkadaşımın yanında durup, gördüğü her şeyi bende gördüm görmesine… Fakat O, benim farkına varamadığım ruhani ve insanın içine işleyen bir şey yakalamıştı. Dünyayı farklı bir şekilde görmeye gelmiştik; belki yeni bir bakış açısıyla değil, ama her geçen gün artan merakımıza kulak vererek…
*Kodak Gold: Kodak firmasının bir tür renkli negatif filmi – Burada altın aramasına gönderme var.
Üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen halen ulaşılması imkansız bir hedef niteliğinde. En çok hayranlık duyduğum fotoğrafçılar merak ve özgürlük duygusuyla; evet, kibir, ilgisizliğimize meydan okuyarak, daha iyi ya da kötüsünü görebilmemiz için dünyayı tavaf ediyorlar. Bugün, cesur ve anlayışlı bakış açıları veya onların görkemli görsel yücelikleri aracılığıyla beni kışkırtan, meydan okuyan ve heyecanlandıran nadir eserleri bulmak için tekrarlayan sonsuz tema ve konu içinde boğulmaya her zamankinden daha da hazır ve istekliyim.
2015 yılının Ağustos ayında fotoğraflamayı, bir hikaye kurmayı ve gerçekten bir topluluğu sevmeyi öğrendiğim yer olan Yemen’den ayrıldığımda, kendimi yitik hissettim. Bir yılı aşkın süredir, yeni bir dayanağa, bir hikayeye ve benim için anlam ifade eden bir grup insana, bağlandığımı hissettiğim bir şeye ulaşmaya çalışıyordum. Kasım ayında kendi kendime şu soruyu soruyordum: “Neden hala bunu yapmaya çalışıyorum?”
Kasım 2016’da Irak’a geldim, Musul’la hiçbir ilgisi olmayan hikayeler peşindeydim. Ancak etrafımdaki birçok gazeteci gibi bende, başka yerlerde bir anlam bulmam gerektiğini hissettim. Tescilli hemşireydim, bu yüzden Irak askeri sağlık görevlileriyle birlikte savaş sırasında yaralanan insanları tedavi eden küçük bir grup yabancı sağlık görevlisi aradım. Birbirlerine sıkı sıkıya bağlı bu grupla birlikteyken, yaşadığımız çevreyi, son derece zorlu şartlarda çalışan Irak sağlık görevlilerini fotoğraflamaya başladım.
Onlarla yan yana çalışırken ve birlikte yaptıklarımızı fotoğraflarken faydalı, gerekli ve tutkuluydum: Bir yıldan beri ilk kez içimdeki fotoğraf çekme arzusunu hissettim. Benim için fotoğrafçılık bir iş’e atanmış olayım ya da olmayayım; gerçeğimi işlemek, etrafımdaki dünyayı belgelemek, zorlu zamanlarda yaşanan ve başka türlü hatırlanmayacak küçük ayrıntıları hatırlamak için her zaman geri döneceğim bir iş.
Jeffrey Furticella, Spor Servisi Fotoğraf Editörü, New York Times
En sevdiğim çocukluk anım, babamın bizi bir hobi mağazasına götürmesi, birkaç paket oyun kartı satın alması ve benim içinde ne olduğunu görmek için heyecanla bu paketleri yırtarcasına açmamdır. İçinden çıkanların çoğunluğu sıklıkla çıkan kartlar olurdu. Fakat benim her hafta bu selofon ambalajları parçalamamı sağlayan şey; eşsiz, güzel, nadir bir şey ortaya çıkarmak umuduydu.
Fotoğraf düzenlemeye olan inancımı harekete geçiren de aynı acele. Küresel farkındalığımızın giderek daha da dar görüşlü bir bakış açısıyla kuşatıldığı bir dönemde, görevi kayıt altına almak kadar, araştırmak, aydınlatmak ve heyecanlandırmakta olan fotoğrafçıları güçlendirmenin sorumluluğu, zamanımızın en büyük ayrıcalıklarından birisi.
Günümüzde daha da çok fotoğraf çeken, daha da çok fotoğrafçı var. Tarihi boyunca var olandan çok daha kalabaık bir platformu teşkil ediyorlar. Eş zamanlı olarak her yerde, her zamankinden daha sofistike ve talepkar olan izlecilerimiz de bir evrim geçirdi. Benzersiz, güzel, nadir bir şey ortaya çıkarmak umuduyla ana akım yayınlara bakmakla görevlendirilmek için ne kadar da heyecan verici bir zaman…
Neden önemli? Günümüzde gelinen noktaya bir bakın. Açıkçası dünyada olup bitenler beni korkutuyor. İnsanlar, kültürler birbirlerini anlamayı reddediyorlar. Bunun sonuçları korkutucu ve bunun böyle olması godomanların işine geliyor. Bu yüzden daha çeşitli ve kapsamlı bir medyaya inanmalıyım (evet, dünyanın ekseriyetle benim gibi insanlar tarafından görselleştirildiğine ve bunun tehlikeli derecede sorunlu olduğuna inanmalıyım), ve insanların hikayelerini geniş bir kitleyle paylaşmasına olanak tanıyan yeniliklere açık olmak zorundayım. Araştırmacı gazeteciliği de, kullanıcı tarafından oluşturulan hikaye anlatımı biçimlerini de son derece önemsiyorum. Ben bu iki türün birlikte var olabileceğine inanacak kadar da naifim.
Everyday Africa’nın Nairobi’de büyük bir sergi açılışı oldu. Vahşiydi, tıklım tıklımdı. Gözlerime inanamıyordum. Kıtanın dört bir yanından fotoğrafçılar geliyor ve biz onlarla ilk defa karşılaşıyorduk. Sosyal medya üzerinden onları takip eden hayranları tarafından Afrikalı fotoğrafçılara nasıl muamele edildiğini görmelisiniz – Tıpkı ünlüler gibi! Afrika sanatında, fotoğrafçılık dalında ve sosyal medya çevrelerinde birer rol modeli olarak görülüyorlar. Çünkü onlar siyahi insanları fotoğraflayan siyahi insanlar ve bu ciddi bir kudret. Bunun sürebilmesi için elimden geleni ardıma koymam. İşte sabahları beni yatağımdan kaldıran da bu dürtü.
Bütün bunları söyleyen beyaz bir Amerikalı olmak garip mi? Bunun beni rahatsız etmesine müsaade etmiyorum. Bunu hepimiz önemsemeliyiz.
Jean-François Leroy, Direktör, Visa pour l’Image Fotojurnalizm Festivali
40 yıldır bu işi yapıyorum. Çünkü bana yapılan başvurular arasından, cevher niteliğindeki, fotoğrafları bir tokat etkisine sahip, nadir yetenekteki genç fotoğrafçıyı keşfetmeye olan açlığım halen sürüyor. İlk olarak işlerini benim sergilediğim ve günümüzde herkes tarafından tanınan kalburüstü fotoğrafçıları etrafta görmekten gurur duyuyorum.
Zaman zaman fotoğrafçılarla çalışmak oldukça zor olsa da, onlarla birlikte bir hikayeyi ortaya çıkarmayı, onu düzenlemeye yardımcı olmayı, inşa etmeyi seviyorum. Bunca yılın ardından, yaşadığımız olayların tanıkları için halen aynı tutkuyu taşıyorum. Onlar bizim gözlerimiz… Bizlere dünyada neyin olup bittiğini gösteriyorlar. Bizi şaşırtıyorlar. Etkiliyorlar. Güldürdükleri gibi bazen de ağlatıyorlar.
Kişiliğimi böylesi zenginleştiren, sürprizlerle dolu ve şaşılası karşılaşmalar olmadan yaşamımı hayal bile edemiyorum. Ah hayat!
Olivier Laurent 2014 – 2017 yılları arasında TIME LightBox’ın editörlüğünü yaptı. Twitter and Instagram hesaplarından takip edebilirsiniz. @olivierclaurent
Kaynak: http://time.com/4839246/photographers-passion/
Cenk Mirat Pekcanattı, Fotoğrafçı
Hafıza-i beşer nisyan ile malül… Bundan kelli fotoğraflarımın asli görevi insana insanı hatırlatmaktır. Yaşama dair tüm insan deneyimlerinin evrenselliğini, bıkmadan ve sürekli insanoğluna yeniden sunmaktır. Bir toplumun bir arada kalabilmesi için nasıl kolektif bir bellek kurması gerekiyorsa, insanların da insan kalabilmesi için birbirleriyle kolektif duygudaşlık kurması gerekir. Fotoğraflarım bu duygudaşlık köprüsünü kurmaya adaylardır.
İşlerim aynı zamanda fotoğrafın iyiden iyiye ticarileşmesine karşı bir isyan amacını taşır.
İşte ben bunlardan ötürü fotoğraf çekerim. ‘köprü kurmak’ ve ‘isyan etmek’ için…
Çeviri: Cenk Mirat PEKCANATTI