Rus avangard fotoğrafçılığının öncülerinden olan Boris Ignatovitch, Rus devriminin ardından dönüşen endüstriyel gelişmeleri belgeleyerek 1920’lerin ve 30’ların Sovyet fotoğrafçılığında derin izler bıraktı.
İlk santrallerin ve fabrikaların inşasından, ilk Amerikan traktörlerinin SSCB’ye ithal edilmesine kadarki endüstriyel değişimleri kaydetti. İşçileri ve endüstriyi yansıttığı fotoğrafların yansı sıra; Rus, Azerbaycan ve Ermeni halklarının günlük yaşamalarını da kadrajına alarak yalın, içten bir dilin tezahürünü oluşturdu.
Boris Ignatovitch, yeni formlar ve deneyler kullanarak döneminin en ilginç fotoğrafçılarından biri oldu. Özellikle Moskova yakınlarındaki Ramenskoe yerleşiminde çekilen köy temalarıyla dikkatleri üzerine çekti. II. Dünya Savaşı sırasında, hem Doğu hem de Batı Cephesinde yer aldı. Savaşı, kamplardaki koşulları tarafsız bir biçimde; geleneksel olmayan açılarla yansıttı.
Ignatovitch, Sovyetler Birliği’nin yaşamını ve kültürünü yansıtırken, cesur kompozisyonlar ve güçlü kontrastlar eşliğinde oldukça etkileyici görüntüler yarattı. Belgesel fotoğrafçılığının geleneksel biçimini değiştirerek, manzarayı soyut bir kompozisyona dönüştürdü. Sanatçının çalışmaları; yükselen heykellerin altında ezilen insanları, makine başındaki terli işçileri, köylülerin yaşam mücadelelerini en yalın biçimde anlatırken; politik kimlikten uzak yapısıyla, izleyiciye tarafsız bakışı yükler. Savaş, askeri ya da resmi geçitleri yansıttığı fotoğraflarında propaganda yapısı neredeyse hiç yoktur. Bu yönüyle Ignatovitch avangard bünyesine, bağımsız yapısını da ekleyerek dönemin algısından uzak bir dünyanın gerçekliğini yansıtıyor.
Yazı: Sevil Ateş