Edward Weston: The Photographer (1948)
20. yüzyılın öncü fotoğrafçıları arasında yer alan Edward Weston, sanatçıyı öncelikli olarak “seçici” ve “arayan” kişi olarak tanımlar. Weston, doğanın izlerini takip ederek oksijenini soluduğu yeryüzünde kaya, ağaç gibi basit ögeleri yeniden dile getirir adeta. Fotoğraf makinesinden ziyade gözlerin en önemli araç olduğunu belirten Weston, algısını sonuna kadar açarak “görülmeyen” üzerine odaklanır ve yeryüzünde yakaladığı harmoniyi bir şair edasıyla fotoğraflarına yansıtır. Weston’ın fotoğraflarında yansıttığı harmoni, yalnızca fotoğrafa olan ilgisinden ileri gelmez. Zira, kendine gelen öğrencilerle çoğunluklu olarak felsefe üzerine konuşan fotoğrafçı, bu yönüyle onları şaşırtan bir tavır sergiler. Nitekim Weston’ın felsefeye olan bakışı, fotoğrafa olan bakışının da temelini oluşturur ve etrafında var olanları görselleştirme anlayışı, düşünsel dünyayla kurduğu iletişimin de ortak dili olarak karşımıza çıkar.
Strand, Under the Dark Cloth (1989)
Ressam Charles Sheeler’la ortaklaşa bir çalışmaya giderek “Manhatta”ya da imza atmış olan Paul Strand, bu belgeselinde ortaya koyduğu özenli kadraj görüntüleri ve kompozisyonuyla fotoğrafçı gözünü yansıtıyordu. Kent senfonilerinde olduğu gibi, bireysel kariyerinde de hayatın senfonilerini yansıtan Strand, Alfred Stieglitz’in de yardımıyla fotoğrafçılığını geliştirme ve eserlerini yayınlama şansı yakaladı. Strand’in fotoğrafçı gözü, onun kameramanlık ve belgeselcilik alanında da çalışmasını da sağlayarak, birçok alanda eser vermesine vesile oldu. “Modern makineyi” en başarılı yöntemlerde kullanan Paul Strand’in sanatına dahil olmamak, fotoğraf sanatıyla ilgilenenler için büyük bir eksiklik olacaktır.
Bir Yorum