Fotoğraf makinası, daire biçiminde ters bir görüntünün oluştuğu bir karanlık odadır. Görüntü, tepe noktası ön kısmında açılmış bir delik üzerinde yer alan ışıklı koninin tabanında bulunur. “Objektif” denilen bu delik, bir mercekle ya da bir mercek takımıyla donatılmıştır. Karanlık odanın dip kısmı, “buzlu cam” kapsayan bir şasiden meydana gelir. Çekilecek konunun görüntüsü bu cam üzerine düşürülerek netliği ayarlanır ve çekim sırasında burası duyarlı yüzeyle kaplanır.
1300 yıllarında objektifsiz “Camera Obscura” Araplar tarafından (İbn-El Haitham ve Kamaladdın) ortaya çıkarılmıştır. Ancak Rönesans döneminde ressamlar, resimde perspektife başvurmaya başlayınca Camera Obscura’yı (karanlık kutu) kullanmışlardır. 1452-1517 yıllarında yaşayan Leonardo da Vinci, fotoğrafla da ilgilenmiş ve camera obscura’nın tanımını yapmıştır.
Aynı zamanda görüntü oluşumunun insan gözünde de meydana geldiğini açıklamıştır. Leonardo da Vinci “Camera Obscura”yı yani karanlık kutunun genel prensibini şöyle tanımlamıştır: “Dışarıda duran cisimler öndeki yüzeye delinmiş olan küçük bir delikten karşı duvara ters görüntüler şeklinde yansımaktadır.”
1550 yılında Nürnbergli Cardan, küp biçimindeki kameranın önündeki deliğe ufak bir cam küre yerleştirmiştir. Kısa bir süre sonra İngiliz bilgin Newton, cam küre yerine mercek kullanarak bugünkü kameranın ilk adımını atmıştır.
1568’de Johann Zahn, Wurzburg’da optik ile ilgili bir kitap yayınlamış ve Obscura hakkında açıklamalar yapmıştır. Bu Camera Obscura; bir mercek, netliği ayarlayan hareketli bir tüp ve görüntüyü ters olarak yansıtan bir aynadan oluşmaktadır.
1795 yılından sonra Nicephore Niepce fotoğraf alanında yeni deneyler geliştirdi. Litografi ile ilgilenerek taşın üzerine çizilen herhangi bir resmin görünmesini sağlayacak derecede şeffaf maddeleri taş üzerine uyguladı. Bu yöntemle 1822 yılında asfalt tabaka ile kaplanmış bir cam plaka üzerine Papa VII. Plus’u gösteren resmi çizmiştir. Niepce, deneylerine devam ederek 1826 yılında evinin penceresinden çatısını dünyanın kalıcı ilk fotoğrafik görüntüsünü çekti.
Bu işleme “Heliografi” yani “güneş yazısı” adını verdi. Niepce bu yıllarda Fransız mucit Daguerre ile birlikte çalışmaya başladı. Birlikte geliştirdikleri aygıt ile ışık kaynağı bol olan hareketsiz ve yakın objelerin fotoğraflarını 4 dakika gibi kısa sürede çekebiliyorlardı. Niepce 1833 yılında ölünce Daguerre, çalışmalarına yalnız devam etti ve 1837 yılında kamerada film yerine iyot buharına tutulmuş parlak yüzeyli bir gümüş levha kullandı.
Pozlanan bu levhayı da civa buharında banyo ederek bir cismin görüntüsünü elde etmeyi başardı. Bu icadına “Daguerreotype” adını verdi. Daguerre’in bu çalışması Fransız Bilimler Akademisi tarafından 19 Ağustos 1839 tarihinde onaylandı ve fotoğraf, resmen bir buluş olarak ilan edildi.
1841 yılında Çekoslovak Josef Max Petzval, bir daguerreotype aygıtı yaptı. Tümü metalden yapılan bu aygıt, koni biçiminde ve bir sehpa üzerindedir. Aygıtın en geniş yerinde, buzlu cama bağlı ve netliği ayarlayan bir mercek bulunan Daguerreotype idi. Netlik ayarlandıktan sonra karanlık odada, buzlu camın yerine içinde duyarlı tabaka bulunan kaset konulmaktaydı.
Üzerinde ışığı 16 kez daha güçlü geçiren bir çift mercek vardı ve bu sayede poz süresi kısaltılmıştı. Aynı yıl İngiliz William Henry Fox Talbot, modern fotoğrafa yönelik çalışmalar yapmış ve negatif-pozitif tekniğini bularak fotoğrafta yeni bir dönemin başlamasını sağlamıştır. Talbot, manzara ve anıt görüntülerini “Camera Lucida” aracılığıyla çizmeyi denemiştir. Yine 1841 yılında ilk kez elde taşınabilen küçük kamera Voiglander tarafından yapılmıştır.
1858 yılından itibaren de istenilen negatif boyutlarına göre kamera yapımına başlanmıştır. Örneğin; Thurston Thompson, VIII.Henry’nin sarayındaki Raphael’in eskizlerinin büyük reprodüksiyonlarını çekebilmek için 360 x 90 cm. boyutlarında bir kamera yapmıştır. O dönemde agrandisman baskı yerine kontakt baskı (1/1 kopya) yapılıyordu. Bu nedenle istenilen negatife göre de kamera yapılıyordu. Örneğin; George Lawrence Chicago ve Alton demiryolu şirketine ait yeni bir yolcu treninin fotoğrafını çekebilmek için özel bir kamera yapmıştır.
Bu kameranın yapımında 160 kg. çimento, 150 m. ağaç kullanılmıştı. Toplam ağırlığı 409 kg. olan bu kamera odak uzaklığı 168 cm. biri geniş açılı, diğeri odak uzaklığı 300 cm. olan iki objektife sahipti.
1871 yılında Amerikalı Eastman Kodak, “Kodak” adını verdiği, film ile çalışan ilk kamerayı yapmış ve film olarak da selüloit şerit kullanmıştır. 1874 yılında Pierre Jules Cesar, kısa zamanda çok sayıda fotoğraf çekebilen bir kamera geliştirmiş ve bu kamera daha sonraki yıllarda sinematografinin doğmasına neden olmuştur. 1880 yılından sonra kameraların boyutlarında büyük ölçüde değişiklikler yapılmıştır. Daha önceki yıllarda yapılan büyük ölçüdeki kameralar yerine “dedektif kameralar” denilen şapka, baston, dürbün ve tabancaların içine sığabilecek kadar küçük boyutlarda yapılmış ve kullanılmıştır.
1890 yılında 9 x 12 cm. Linhoff kamera yapılmıştır. Bu kameranın özelliği, objektifinin içerisinde bir enstantenenin bulunması ve standart aksesuara sahip oluşu, bunların gerektiğinde değiştirilebilmesidir. 1892 yılında Londe ve Dessoudeix, üstten bakılabilen spiegelreflex kamerayı yapmışlardır. 1911’de Voiglander, tamamen metalden körüklü bir kamera yapmıştır. 1925 yılında Oscar Barnack, 24 x 36 mm.lik kamerayı yaptı ve aynı yıllarda Kodak da renkli filmini ortaya çıkardı.
1947 yılında Mr. Land polaroid makinayı icat etti. Daha sonraki yıllarda ise kamera teknolojisindeki gelişmeler, fotoğraf ve teknoloji işbirliği ile daha üst düzeylere götürülmüş, mikroskobik çalışmalar, uzay fotoğrafçılığı, sualtı fotoğrafçılığı gibi özel alanlar geliştirilmiş, çok daha detaylı bir fotoğraf tekniği oluşturulmuştur. Daguerre’in daha o tarihte hareketli körükle donatılmış kübik kutusu, optiğin ve kimyanın gelişimine uydu; bütün parçaları gerekli bütün işlemlere cevap verecek biçimde kusursuzlaştı.
19. yüzyılın sonlarında fotoğraf makinaları ve merceklerde büyük ilerlemeler sağlandı. 20. yüzyılın başından itibaren de en büyük gelişme renkler ve merceklerde oldu. Gelişen mercekler sayesinde görülebilen -ve hatta görülemeyen- herşeyin fotoğrafını çekmek mümkün oldu. Bu merceklerle ortaboy ve küçük fotoğraf makinaları seri üretimlerle piyasaya sunuldu. Bu gelişmeler sonucu elverişli bütün ışıklarda fotoğraf çekimi kolaylaştı. Fotoğraf makinalarının boyutlarının küçülmesi ile birlikte filmler de rahatça harcanabilecek kadar ucuzladı.
Fotoğraf, 1839 yılında birdenbire ortaya çıkmış bir buluş değildir. Birçok araştırmacının yüzyıllar süren çalışmalarının bir sonucudur. Özellikle Sanayi Devrimi sonrasında toplumların sosyal ve ekonomik düzeylerinin artması, burjuvazinin ve aristokrasinin kendi görüntülerini ölümsüzleştirmek istekleri, görülenin duyarlı bir yüzey üzerine geçirilmesi ve çoğaltılmasında yeni yollar aranmasını zorunlu kılmıştır. Bu zorunlulukla birlikte kimya ve optik alanında çalışanlar araştırmalarını birleştirmiş ve aralarında ortaklıklar kurarak fotoğrafın gelişimini hızlandırmışlardır.
19. yüzyıl bir keşifler yüzyılı olarak kabul edilmektedir. Fotoğraf teknolojisindeki temel ve en önemli buluşlar da bu yüzyılda gerçekleşmiştir. 1950’lerden itibaren Japon makinalarının dünyayı sarması, 1960’larda renkli fotoğrafın yaygınlaşması, 1970’lerden itibaren de baskı sistemleri ve labaratuvarların gelişmesi, 1980’lerde elektroniğin gelişimi ve fotoğrafta uygulanması, fotoğrafı kitlelere yayan dönüm noktalarıdır.
İçinde olduğumuz son dönüm noktası ise bilgisayar teknolojisi ile birlikte dijital fotoğraf çağına giriştir. Tüm bunlara bakılarak fotoğrafın bir teknoloji olarak değerinin gözardı edilmemesi gerekir. Fotoğraf, gelişmenin sürmesi ve daha da hızlanabilmesi için gerekli teknolojik bilgidir. Günümüzde bu işlevini tüm görkemi ile sürdürmektedir. Elektormanyetik specturum içerisinde sadece küçücük bir alanı görmemizi sağlayan insan gözünün yerini, specturumun en kısa ve en uzun dalga boylarında varolan, gözle görülemeyen şeyleri görülebilir hale getiren fotoğraf almıştır.
Görülemeyecek kadar küçük veya hızlı nesneler, erişilemeyen uzaklıklar ve katmanlar, atmosferdeki ve tüm evrendeki değişiklikler hep fotoğraf sayesinde “görülebilir” olmuştur. Bu nedenle bilimsel bir alan olan fotoğraf, biyolojiden uzay bilimine, coğrafi oluşumlardan arkeolojiye, antropolojiden sanayileşmenin sonuçlarına kadar birçok konuda bilimin yanında olmuştur. Yaşamın bütün alanlarında vazgeçilmez olan fotoğraf nedeniyle makina ve aksesuarlarındaki teknik gelişmelerde kaçınılmaz olmuş ve fotoğraf makinaları çeşitli formatlarda kulanıcılara sunulmuştur.
Fotoğraf Makinalarının Sınıflandırılması :
Genel olarak fotoğraf makinaları; 35 mm. makinalar, refleks makinaları, compact makinalar, körüklü makinalar, minyatür makinalar, stüdyo makinaları, sualtı makinaları, polaroid makinalar, otomatik ve yarı otomatik makinalar, dijital makinalar gibi çok değişik tipte ve özelliktedir. Bu kadar çok çeşit ve özellikte olduğundan sınıflandırmak da güçtür. Ancak, boyutlarına göre, kullanılış şekil ve amaçlarına ve özelliklerine göre sınıflandırmak mümkündür. Bu sınıflandırmalar arasında en bilinen ve yaygın olanı kullandıkları film boyutlarına göre sınıflandırılmasıdır. Buna göre;
1- Büyük Boy Fotoğraf Makinaları :
Bu tip makinalar, 9 x 12, 13 x 18 cm. ve daha büyük boyutlarda tabaka film kullanan makinalardır. Büyütme olanakları sayesinde yüksek kalitede görüntü elde edilen bu makinalar stüdyolarda ve dışarıda profesyonel amaçlarla mimari, endüstri, reklam ve portre fotoğrafları çekiminde kullanılırlar. Taşınabilir ve sabit olmak üzere iki türlüdür.
Ağır ve elde taşınarak kullanılmaları zor olduğundan bir sehpa üzerinde bulunmaları gerekir. Makine ve objektif arasında bir küçük körük vardır. Netlik ve perspektif ayarlamaları arka kısımdaki buzlu cam üzerinden bakılarak, körüğün yukarı-aşağı, sağa-sola hareketi sayesinde en kusursuz biçimde yapılabilir. Ortalama büyüklükte bir stüdyoda portre fotoğrafları için 35 cm., grup ve boy fotoğrafları için 15 cm. veya 20 cm. odak uzaklıklı iki objektif yeterlidir.
2- Orta Boy Fotoğraf Makinaları :
6 x 4,5 cm, 6 x 6 cm, 6 x 7 cm, 6 x 8 cm ve 6 x 9 cm. boyutlarında film kullanan fotoğraf makinalarıdır. Kendi aralarında kutu makinalar, katlanabilen makinalar, çift objektifli refleks makinalar ve tek objektifli refleks makinalar olmak üzere gruplandırılabilir. Ancak günümüzde kullanılan orta boy makinalar tek objektifli taşınabilir makinalardır.
Normal objektiflerinin odak uzaklıkları 80 – 127 mm arasındadır. 45 mm.’den 360 mm.’ye kadar değişik odak uzaklıklı objektif kullanırlar. Arka kısmında bulunan film magazini değiştirilerek kullandıkları film boyutları farklı boyutlarda kullanılabilir. Kod numarası 120 olan roll film ve magazin değişimi ile plan (sheet) film de kullanılabilir. Stüdyolarda, portre fotoğraflarında, basın, reklam, endüstri fotoğrafları ve moda çekimlerinde profesyoneller ve ileri düzeydeki amatörler tarafından kullanılırlar.
3- Küçük Boy Fotoğraf Makinaları :
Bu tip makinalar, standart 24 x 36 mm. boyutlarında film kullanan makinalardır. Küçük boyutlu ve hafif olmaları, filmlerinin ucuzluğu, sonuçlarının kaliteli olması nedeniyle profesyonel ve amatör fotoğrafçılar tarafından yaygın olarak kullanılmaktadır. Yanlış bir tanımlama ile “Leica” (Layka) makine olarak bilinirler. Çünkü Leica, bu sınıfa giren makinalardan sadece birisinin markasıdır. 24 x 36 mm. ya da 35 mm.lik makina diye tanımlamak daha doğrudur.
35 mm.lik bu küçük boy fotoğraf makinalarının normal objektifi 50 mm civarındaki odak uzaklıklı objektiflerdir. Objektifleri değiştirilebilen özellikte olan makinalar, çok değişik amaçlarla kullanılabilirler. Balık gözü, geniş, normal, tele, zoom ve makro objektifler takılarak farklı odak uzaklıktaki görüntüler elde edilebilir. Çok amaçlı olarak amatör ve profesyoneller tarafından kullanılırlar.
4- Minyatür Fotoğraf Makinaları :
Gizlenebilen, kibrit kutusu büyüklüğünde ve daha küçük boyutlarda olan makinalardır. Bu sınıfa giren değişik amaçlar için üretilmiş, saat, düğme, çakmak vb. şekillerde olan tipleri vardır. Genellikle fotoğrafı çekilen kimsenin haberi olmadan fotoğrafının çekilmesi istendiğinde kullanılan makinalardır. Görüntü boyutları çok küçük olduğundan fazla büyütme olanağı vermezler. Polis, casus ve askeri amaçlar ile gizli çekim gerektiren haberler için basın mensupları tarafından kullanılırlar.
5- Polaroid Fotoğraf Makinaları :
Özel kullanım amacı olan, fotoğraf çekildikten sonra görüntüyü hemen fotoğraf olarak veren makinalardır. Gövde yapısı, obtüratör, objektif ve vizör sistemleri diğer makinalar gibidir. Ancak arka kısımları özel kasetli film bandını alacak şekildedir. Film bandının biri negatif, diğeri pozitif kağıt şerit şeklindedir. Fotoğraf çekildikten sonra makinanın kenarından pozitif ve negatif kağıtların ucu çekilir. Bu çekiliş sırasında negatif kağıt bir merdane etrafında döner ve pozitif kağıtla yüzyüze gelir.
Kağıt üzerinde ince bir poşet içinde jelatin halinde banyo (develope) edici bir kimyasal madde vardır. Kağıt, dışarı çekiliş sırasında iki merdane arasından geçer ve geçerken de merdaneler arsında sıkışan poşet patlayarak içindeki banyo kimyasalı kağıt üzerinde hızla develope işlemine başlar. Yaklaşık bir dakika içerisinde görüntü oluşumu tamamlanır. Acil fotoğraf gerektiğinde, anı fotoğrafı çekiminde, 4 objektifli türleriyle dörtlü vesikalık çekiminde, reklam çekimleri için ışık ve düzenleme kontrolleri için kullanılmaktadır.
6- Dijital (Sayısal) Fotoğraf Makinaları :
Piksel çözünürlük temel ilkesi ile çalışan bilgisayar devreli fotoğraf makinalarıdır. Diğer tüm fotoğraf makinaları film kullanıp, bir dizi kimyasal develope işlemi ve agrandisör baskı işleminden sonra görüntü elde edilmesini sağlarken dijital fotoğraf makinaları ile bütün bu işlemler ortadan kaldırılmıştır. Bilgisayar teknolojisinin son yıllarda çok hızlı gelişimi doğal olarak bir teknik ürün olan fotoğraf makinalarına da girmiştir. Geleneksel fotoğraf teknikleri kısa zamanda dijital teknoloji ile tanışmış ve benimsenmiştir. Bu amaçla üretilen dijital makinalar yanısıra dijital baskı makinaları, bilgisayar fotoğraf programları, scanner denilen görüntü tarayıcıları ve printerlar dijital fotoğraf makinalarının birer parçası olmuşlardır.
Zoom objektif, 1/16000 enstantene, 1/500 flaş senkronu, saniyede 4,5 kare çekim hızı, 200-400-800-1600 ASA gibi geleneksel fotoğraf makinalarında var olan özellikler yanında dijital fotoğraf için gerekli bilgisayar donanımları da bu makinaların vazgeçilmezleridir. Son birkaç yıl içinde çözünürlükleri en fazla 2.740.000 piksel iken (Nikon D 1 makina), Fuji 6.1 milyon piksel çözünürlükte yeni dijital makinasını piyasaya sunmuştur. Her geçen gün de yukarıda belirttiğimiz özellikler gelişmekte ve artmaktadır.
Dijital fotoğraf makinalarında elde edilen görüntüler makina belleğinde saklanarak bir bilgisayara aktarılır. Görüntü üzerinde gerekli görülen düzeltmeler, rötuş, kontrastlık, parlaklık ve renk ayarları yapılarak printerden özel olarak üretilmiş photopaper üzerine görüntü aktarılır. Ya da makine bir aparat yardımıyla veya sadece anakartı dijital baskı makinalarına yerleştirilerek doğrudan baskı elde edilir.
“Camera Obscura”nın gelişimi için yüzyıllardır yapılan çalışmanın sonucu, günümüzde dijital makinaların üretilmesini ve çok yakın gelecekte de yoğun bir şekilde kullanılacağını göstermektedir. Toplumsal değişim ve teknolojik gelişim olduğu sürece (-ki olacaktır) fotoğraf teknolojisi ve onu kullanan insanlar, özellikle de fotoğraf sanatçıları yaratıcılıklarını yeni teknolojik araçlarla daha da geliştireceklerdir.
Doç.Dr. A. Beyhan ÖZDEMİR
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü Öğretim Üyesi
Yararlanılan Kaynaklar :
-Aydemir Gökgöz, “Her Yönüyle Fotoğrafçılık”, AFA Matbaacılık, İstanbul, 1977
-A.Beyhan Özdemir, “Fotoğrafik Dilyetisinin Evrimi Bağlamında Müdahale Sorunsalı”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, DEÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 1996
-Güler Ertan, “Çağdaş Fotografi Sanatı”, Sayılı Matbaası, İstanbul, 1977
-Mehmet Bayhan, “Günümüz Türk Fotoğrafı” Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul, 1987