Makaleler

Kalbi Kendinden Büyük Bir Dağ

İstanbul Modern, Türkiye’nin akademik eğitim almış ilk profesyonel kadın fotoğraf sanatçısı Yıldız Moran’ın (1932-1995) 86 yapıtını bir araya getiren “Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı” sergisini, sanatçının 86. yaş dönümünde izleyiciye açtı.

1950’den 1962’ye kadar olan dönemde, ömrünün toplam 12 yılını fotoğrafa adayan ve kendisinden sonra gelen kuşakların fotoğraf yaklaşımlarına önemli katkılarda bulunan sanatçının siyah-beyaz yapıtları, mayıs ortasına dek ziyarete açık olacak ve sergi bize bir dönemin siyasi ya da sosyal ikliminden çok o dönemin ruhunu anlamak için bulunmaz bir kapı açacak.

Serginin, 50 ila 70 yıl öncesine uzanan bir masal olduğu kuşku götürmez ve bu zaman diliminde hayatın, teknolojinin, sanatın nasıl bakış açısı değiştirdiğini gözler önüne serdiği de. Nitekim psikoloji dünyasında araştırmalara konu olan, bazı tanıların belirtileri altına giren ve alenen çağımıza damga vuran “selfie” çılgınlığının aksine Yıldız Moran’ın dönemi, insanların fotoğraf makinesini henüz tanımadıkları yahut çok çekindikleri bir zaman dilimiydi. Sanatçı, narsisizmin değil ölçülü bir samimiyetin daha makbul olduğu o yıllarda çekim yapıyordu. Buradan hareketle çarpıcı portreler kısmını bir kenara koyarsak eğer serginin en etkileyici kısmı; sanatçının insanları ürkütmeden kareye dâhil ettiği fotoğraflarıdır. Bazen peyzajda figür, bazen ancak başının ardını görmemize müsaade eden bir çocuk, bazen de mesafeyi kapamadan resme dahil olmaya gönlü razı meraklı köylüler Moran’ın eserlerindeki gizemli ve çekingen ruhun asıl nedeni olarak belirir.

Merih Akoğul’un, sergi için hazırlanan kitabın metninde Moran’ın fotoğraflarındaki duyguya dair eksiksiz açıkladığı şu cümleler çok kıymetlidir:

Yıldız Moran’ın fotoğraflarının en önemli özelliği iddiasız oluşlarıdır. Başka fotoğraflarla yarışmaz. Kendini sevdirmek için kur yapmaz… Sert bakışlarla incinebilir, ama katı durmadığı için kırılmaz. Bir Yıldız Moran fotoğrafını tam anlamıyla görüp hissedebilmek için ön koşul iyi niyetli bir bakıştır. Sevecen ve yaşama umutla bakan bir genç kızın, kısa bir süre sonra fotoğrafı bırakacak bir anne adayının, kurduğu empati ile Anadolu insanını kendine has duyarlılığıyla anlamaya ve anlatmaya çalışan bir Türk kadının, içi sanatla dolu bir kadın fotoğrafçının işleridir bu fotoğraflar.”

Nitekim Moran, kendini akışa bırakmış, aynı zamanda hayatın akışını da anlamış ve kabul etmiş bir göz olarak içine düştüğü her ânı olduğu gibi görerek deklanşöre basmış, hissini ancak bir empresyonistin tuvaline aktarabileceği şekilde, şaşırtıcı bir biçimde filme aktarabilmiştir. İşte bu, onu mükemmel bir fotoğrafçı değil, fakat eşsiz bir sanatçı yapan şeydir, çünkü onun siyah-beyazlarına bakarken sanki o anı gören kendimizmiş gibi hissederiz. Bir düzlükte durup Ağrı’ya bakmış, ilk kez gittiğimiz bir köyde o çocukla karşılaşmış, karlı ağaçların arasından insanları izlemiş, o portre çekilirken arkadaki tabloyu tutan elleri görmüş ve şimdi onları siyah-beyaz bir geçmişten çıkarıp teker teker hatırlıyormuş gibiyizdir. O ise bize, bize ait olmayan bir hafızayı hediye eder gibidir. Üstelik hediye edilen; yalnız insana, doğaya, sevilenlere değil, tüm yaşama sevgiyle ve hoşgörüyle bakan bir hafızadır. 

Tarihsel bilgiye eğilecek olursak ilk sergisini 1953 yılında Cambridge’te açan Moran, 1954’te Londra’da beş sergi daha gerçekleştirdi. Ardından çeşitli Avrupa ülkelerini gezerek İspanya ve Portekiz’i kapsayan bir fotoğraf kitabı hazırladı ve 1954 yılında Türkiye’ye dönerek, 1955-1962 yılları arasında beş kişisel sergi daha açtı. Bu açıdan bakıldığında 1963’te fotoğrafı bırakana dek ne kadar verimli ve çalışkan bir sanatçı olduğunu görmemek mümkün değil. Bu sergiyle birlikte ilk kez gün ışığına çıkan yapıtlarla buluşacak olan izleyici aynı zamanda ortak hafızada yer tutmuş portreleri de görme şansı yakalayacak. Serginin bir diğer gücü dönemin Türkiye’sinde yenilikçi bir bakışla çekilmiş portre fotoğraflarından geliyor, nitekim Yıldız Moran’ın eşi şair Özdemir Asaf’tan Füreya Koral’a, Adalet Cimcoz’dan Cevat Şakir Kabaağaçılı’ya kadar pek çok ünlü ismin portresini görmek mümkün.

Kültürel bakımdan donanımı parmak ısırtan bir aileden gelmesi, yurt içi ve yurt dışında aldığı iyi eğitim, sahip olduğu teknik-teorik bilgi ve imkânlar her ne kadar ona öne geçmesi için bir kolaylık sağlıyorsa da Moran’ı Moran yapan her şeyden evvel yukarıda uzunca bahsi geçen zarif, anaç, berrak bakış açısı ve doğuştan getirdiği estetik gözlemleme gücüdür. Eşi ünlü şair Özdemir Asaf’ı da ona hayran bırakan kuşkusuz incelikli kişiliği ve sahip olduğu yetenektir. Moran’ın sanatsal ve kişisel hasletlerinin, evlendikten sonra fotoğrafı bırakmış olmasına rağmen adını bugüne taşıyacak ve onu hiçbir zaman eşinin ya da bir başkasının gölgesinde bırakmayacak denli güçlü olduğu, bu sergiyle bir kez daha ortaya koyuluyor.

Her ne kadar yeni ve geçici meskenindeki İstanbul Modern, katı kuralları ve sergileri gezerken tüm ziyaretçilere aksedebilen tedirgin edici uyarı mekanizmasıyla tadı damakta bir sergi gezme deneyiminin önüne geçiyor olsa da “Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı” kesinlikle kaçırılmaması gereken bir sergi olarak bu kışa ve bahara imzasını atacak.

Kalbi ve ruhu kendinden büyük bir dağ olan Moran’ın yapıtları 12 Mayıs’a dek görülebilir.

Yazı: Ayşegül Tabak

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen SanalSergi'yi gezerken reklam engelleyicinizi kapatın. Açık kalması durumunda site içerisinde içeriklerde kısıtlı erişim sağlayabilirsiniz. Desteğiniz için teşekkürler.