Nikos ECONOMOPOULOS Kimdir?
Nikos Economopoulos, 1953 yılında Yunanistan’ın Peloponnissos kentinde doğdu. İtalya’da hukuk eğitimi aldı. Yunanistan’ın çeşitli dergi ve gazeteleri için uzun yıllar muhabirlik yaptı. Fotoğrafa 1979 yılında başladı ve 1988 yılına kadar bu ilgi amatör düzeyde seyretti.
1988’den başlayarak, iki yıl boyunca Yunanistan ve Türkiye’de fotoğraf projelerine imza attı. 1990 yılında Magnum ajansına katıldı ve fotoğrafları dünyanın çeşitli dergi ve gazetelerinde yayınlanmaya başladı. Aynı yıl “In The Balkans – Balkanlarda” başlıklı fotoğraf projesi için Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya ve Yugoslavya’da fotoğraflar çekti.
1990 yılında bu fotoğraflardan oluşan portfolyosu Mother Jones Ödülü’nü kazandı. 1994 yılında Magnum ajansında tam üyeliğe kabul edildi. Aynı yıl içerisinde “In The Balkans – Balkanlarda” projesini tamamladı ve bir albüm olarak da 1995 yılında New York’ta yayınladı. “Çingeneler” ve “Yunanistan’daki Müslüman Azınlık” başta olmak üzere çok sayıda projeye imza atan, dünyanın değişik bölgelerinde fotoğraf çeken Nikos Economopoulos, Türkiye ve Yunanistan arasındaki dostluğa katkı sağlayanlara verilen Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü’ne 2001 yılında layık görüldü.
2002 yılında, Atina’daki Benaki Müzesi’nde sergilenen retrospektifi, “Economopoulos, Photographer – Economopoulos, Fotoğrafçı” albümünde bir araya getirildi. Son olarak 2003 yılında, “My Preveza – Benim Prevezam” adlı albümü fotoğraf severlerin beğenisine sunuldu.
Cenk ‘Mirat’ PEKCANATTI: İtalya’da Hukuk eğitimi aldınız. Fakat, ardından basında bir muhabir olarak çalışmaya başladınız. Nihayetinde de bir fotoğrafçı oldunuz. Bu süreçten biraz bahseder misiniz?
Nikos Economopoulos: Fotoğrafçı olmak fikri, kafamda her zaman için vardı. Fakat… o zamanlarda fotoğrafçıların çalışma koşulları beni hiç cezbetmiyordu. Çünkü fotoğraf pazarının talep ettiği türde fotoğraflar üretmek zorundaydınız ve ben bunu istemiyordum. Muhabirlik tecrübesi edinmek amacıyla, gazete ve dergilerde çalışmaya başladım. Bu arada, fotoğraf çekmeyi çok sevdiğimden ötürü kendimce fotoğraflar çekmeyi sürdürdüm. Aradan geçen 7-8 yılın ardından muhabirlikten vazgeçerek, fotoğrafçı olmaya karar verdim.
Bu hedefimi gerçekleştirmek için bir süre para biriktirdim. 2-3 yıl süresince fotoğraftan hemen hiç para kazanmadım. Bahsettiğim birikimimle geçimimi sağladım. Ardından Magnum Ajans’ına başvurdum. 1994 yılında ajansın tam üyesi olmuştum.
– Özellikle, Balkanlar ve Anadolu’da çalıştığınızı gözlemliyorum… bu bölgelerde çalışmanızın ve fotoğraf projeleri üretmenizin temelinde yatan etken ya da etkenler nelerdir?
Nikos Economopoulos: 1980 yılında ilk defa Türkiye’ye geldiğimde bunun temel sebebi, ulaşım ve konaklamanın ucuz oluşuydu.
Bir diğer neden ise, Türkler hakkındaki ideolojimle ilgiliydi. Yunanistan’daki okullardaki eğitim politikaları sebebiyle, benim jenerasyonumda büyüyen herkesin kafasında olan sabit fikir bende de vardı. Türklerden hiç hoşlanmıyordum. Birazda bu düşüncenin doğru olup olmadığını anlayabilmek için Türkiye’ye geldim. Burada geçirdiğim zaman zarfında ön yargıların anlamsızlığını keşfettim. Kendimi neredeyse evimdeki kadar rahat hissediyordum. Öyle ki ardından sadece İstanbul değil, Türkiye’deki her bölgeye seyahat eder oldum.
Aynı dili konuşmasak dahi, iletişim kurmak için kullandığımız ortak kültürel kodların benzerliği benim için her şeyi kolay kılıyordu.
– Bahsettiğimiz bölgelerde çalışırken yerel halkın size genel reaksiyonu nasıldı?
Nikos Economopoulos: Benim için hiçbir zaman, gittiğim hiçbir yerde fotoğraf çekmek zor olmadı. Ne yalan söyleyeyim… Şu ana kadar fotoğraf çekimi yaparken, hiç kimse bana negatif şekilde yaklaşmadı.
Onlar hakkında hep olumlu düşündüm ve iletişime geçmeyi sevdim. Sanırım insanlar benim orada bulunmak ve onlarla iletişime geçmek arzusunda olduğumun açık mesajını algıladılar.
Şayet, insanlar sizi doğru algılarlarsa, her nerede olursanız olun, çalışmak oldukça kolay oluyor. O vakit kimseden fotoğraf çekimi yapmak için herhangi bir izin istemek ya da bir şeyler açıklamak zorunda kalmıyorsunuz. Sizi kendi halinize bırakıp, fotoğraflarını çekmenizi kabulleniyorlar.
– 20 yılı aşkın bir süredir, Türkiyeyi birçok kez ziyaret ettiniz… Geçen bu süreç içerisinde ülkede ne gibi değişiklikler gözlemlediniz?
Nikos Economopoulos: Büyük şehirler çok daha fazla büyüdüler. Özellikle, ülkenin doğu bölgelerindeki küçük yerleşimlerde hemen hiçbir şey değişmedi. Doğu’daki insanlar geleneksel hayat koşullarını halen sürdürüyorlar. Oraların kendine has, korunmuş orijinalliğini seviyorum. İnsanları oldukları gibiler, sanki bir başkasıymışçasına davranmıyorlar.
İstanbul’da da geçen bunca yılda, daha da zenginleşen kültürel bir çeşitlilik gözledim. Ülkenin doğusu ve batısından gelen insanlar, İstanbul’da ilginç bir kültür mozaiği oluşturmuşlar. Bu kültürel karma çok hoş dengeler üzerine kurulmuş ve şehri hayat dolu kılıyor. Şehrin her yeri kültürel anlamda çok zengin… çok değişik…. Adeta her yeri bir başka alem…
– Peki, bu değişiklikler fotoğrafınıza aksediyor mu?
Nikos Economopoulos: Hayır, bu tip değişiklikler benim çalışmalarımı etkilemiyor. Çünkü, ben hiçbir zaman burada bir Türkiye foto-röportajı yapmak için bulunmadım. Türkiye’de sadece konaklamaktan, bulunmaktan hoşlandığım yerleri fotoğraflamayı tercih ediyorum. Eğer ortam değişmiş… ve ben bundan hoşlanmamışsam, her neresi olursa olsun oradan uzaklaşıyorum.
Değişikliklerden hoşlanmışsam, o vakit daha fazla konaklıyorum. Çünkü ben kimseye bir şeyler kanıtlamak zorunda değilim. Kendimde bir yerin ya da bölgenin gerçeğini aktarmak zorunluluğu hissetmiyorum. Buradayım… Çünkü burada olmaktan hoşlanıyorum. Buradan keyif alıyorum… İnsanlarla kolaylıkla iletişim kurabiliyor… kendi üslubumdan fire vermeden, dilediğimce fotoğraflar çekebiliyorum.
Şayet, Türkiye’ye bir foto-muhabir olarak gelmişsen o zaman iş değişir, bu değişimler hakkında fotoğraflar üretmek zorundasındır. Fakat dediğim gibi benim bu tür bir yaklaşımım söz konusu değil.
– Türkiye ve Yunanistan arasındaki dostluğa katkı sağlayanlara verilen Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü’ne 2001 yılında layık görüldünüz. Fakat bir 10 yıl önceye gittiğimizde; Beka Vadisinde PKK kamplarını fotoğrafladınız… Bu durumun çelişik olduğunu düşünüyor musunuz? Malum PKK uluslar arası olarak kabul edildiği üzere; terörist bir oluşum… Barış ödülü ve Terörizm… Bunları aynı kefeye koyabilir miyiz?
Nikos Economopoulos: Bu konuda pek konuşmak istemiyorum. Tek söyleyebileceğim… İnsan zaman içinde bazen kendiyle çelişir… bazense değişir…
– Türk fotoğrafçılarla ilişkileriniz nasıl? İstanbul’a geldiğinizde hangileriyle görüşüyorsunuz?
Nikos Economopoulos: Burada birçok fotoğrafçıyı tanıyorum. İlk olarak, 21 yıl önce Ara Güler ile tanıştım. 1985’te motor bisikletimle İstanbul’a gelmeden önce, Ara’nın telefon numarasını, Koudelka’dan aldım. Gelir gelmez, motorumu Galatasaray Lisesi civarında bir yerlerde park ettim… ve hemen onu aradım. İstiklal Caddesinde bir yerlerde buluştuk. Beni Çiçek Pasajında küçük akordeonuyla müzik yapan yaşlı, şişman bir kadının bulunduğu bir mekana götürmüştü. Bu deneyim benim için çok ilginç ve de etkileyiciydi. Türkiye hakkındaki ilk izlenimlerimi oluşturdu.
Geçen senede, Arif Aşçı ile tanıştım. Arif ile yakın arkadaşız… İstanbul’a ne zaman gelsem, benim için evinde mutlaka bir parti verir. En son geldiğimde Alp Sime adında iyi bir fotoğrafçıyla tanıştım. Onu da severim. Bunların haricinde şu an için isimleri aklıma gelmeyen birçok fotoğrafçı tanıyorum.
– Bir araya geldiğinizde fotoğraf hakkında konuşuyor musunuz?
Nikos Economopoulos: Konuşuyoruz tabi ki, fakat konuşmalarımızın genel içeriğini fotoğraf değil, yaşama dair çeşitli mevzular oluşturuyor. Zaten fotoğraf hakkında pek te konuşulması gerekmiyor.
Zaten, “Ne gereği var ki buna?..” Beraberce fotoğraflara bakmak!.. Bak! o… tamam… Fakat, oturup fotoğrafçıların birbirlerine fotoğraf hakkında saatlerce ahkam kesmeleri bence tam bir saçmalık…
– Ülkemizde birbirimize fotoğraflarımızı göstermemiz ve bu fotoğraflar üzerine konuşmamız pek söz konusu olamıyor… Bu soruyu size bu yüzden sormuştum…
Nikos Economopoulos: Neden konuşulamıyor ki?
– Malum, Türkiye’de fotoğraf camiası hassas dengeler üzerine kurulu, kimse birbirini kırmak istemiyor. Doğal olarak, fotoğrafçılar bu tip paylaşımlardan kaçınıyorlar…
Nikos Economopoulos: Üretilmiş işler üzerine tartışmak, fikir teatilerinde bulunmak sanıldığı kadar kolay değil… Öncelikle, bunun üslubunu bilmeniz gerekiyor. İşlerinizi masanın üzerine sakınmaksızın koymalı ve diğer insanların fikirleri dinlemeye hazır olmalısınız. Zaten, her zaman hoş şeyler duymanız gerekli de değil…
Şayet söylenenleri can kulağıyla dinliyorsanız ve söyledikleri konusunda insanlar samimilerse, ki bu çok önemli… O vakit, bu tip fikir alış-verişleri son derece faydalı…
Tabi ki, önemli bir noktayı da es geçmemelisiniz. Fotoğraflarınızı saygı duyduğunuz ve fotografik birikimine güvendiğiniz insanlara göstermelisiniz. Değişik fikirleri dinlemek faydalı oluyorsa da, her önüne gelene fotoğraflarınızı göstermenizin bir manası yok.
– Sizden fotoğraf tarzınızı tanımlamanızı istesem neler söylersiniz?
Nikos Economopoulos: Stilim nedir?!! Bakın bunu bilemiyorum… Tarzımı kelimelerle, cümlelerle tanımlama konusunda hiçte başarılı sayılmam… sadece fotoğraf çekiyorum. Ben gerçekliğin o ana şahit olduğu fotoğrafları seviyorum. Mizansenleri değil, gerçekten o an olan şeyleri fotoğraflarımda kullanmayı tercih ediyorum. Sadece sıra dışı şeyleri fotoğraflamaktan hoşlanmıyorum.
Bu aynı zamanda benim için bir tür eğlenceli oyun… kendi fotoğrafımdaki kişisel gerçeğin, o andaki gerçeğin ötesine geçmesine çalışıyorum. Bunun tüm fotoğrafçıların temel hedef olduğu inancındayım. Benim kanımca birçok fotoğrafçı fotoğraflarında gerçeği aktarmak istemiyor. Fotoğraflarında yalan söylemeyi daha cazip buluyorlar.
Örneğin: Henri Cartier Bresson fotoğrafları… Onun fotoğraflarına ilk baktığınızda ve okumaya başladığınızda birer fotoröportaj olduklarını sanırsınız. Fakat, derinlemesine analiz edildiği vakit, Henri Cartier Bresson fotoğrafı asla röportaj değildir… O, fotoğraflarında gerçeği kendi gerçekliğini ifade edebilmek için sadece bir araç olarak kullanır. Gerçekliği kendince değiştirmenin peşinde koşar… Gerçi biraz önce dediğim gibi biz tüm fotoğrafçılar bunu yaparız.
Benimde fotoğraflarımın birçoğunda, çekim anında şahit olunan gerçekten çok daha başka bir gerçekle yüzleşirsiniz. Öyle ki fotoğrafları çektiğim ‘an’ ile fotoğrafıma baktığınızda birbirlerinden çok farklı iki gerçekliğin olduğunu görürsünüz.
Bundan ötürü kendimi ortamdaki gerçekliğin şahitliği peşinde koşan bir foto-muhabir olarak değerlendirmiyorum. Benim başlıca takıntım oradaki doğruyu söylemek değil… ben kendi gerçekliğimin peşindeyim… Böylelikle, kendi kendinize ne düşündüğünüzü söyleyebilme olasılığı tanıyorsunuz. Bu belki mutlak gerçek değil, öznel bir şey… Ben kendi gerçeğimi seviyorum.
Ama sen ya da bir başkası getirip kendi gerçeklik önermesini önüme koyarsa, belki de gerçek adına yapılan o fotografik önermeyi de sevebilirim. Tabi ki, benim gibi bir başkasının da kendi gerçeğini fotoğrafla ifade etme hakkı saklıdır.
– Tüm bu söylediklerinizden doğaçlama çalışmaktan hoşlandığınızı çıkarıyorum. Projesinin başından sonuna her adımı hesaplı, sistematik fotoğrafçılar gibi değilsiniz. Acaba hakkınızdaki bu tespitim doğru mu?
– Evet doğrudur. Ben takıntıları doğrultusunda ve doğaçlama çalışan bir fotoğrafçıyım.
– Magnum Ajansının bir parçası olmanızın size sağladığı avantajlar var mı? Varsa bunlar nelerdir?
Nikos Economopoulos: Olmaz olur mu?.. Bu öncelikle ticari olarak çok büyük bir avantaj…
Örneğin; direkt fotoğraf marketinin ortasında olmanızı sağlıyor. Fotoğrafınız satılsın yada satılmasın, Magnum’da olmanız her halükarda çok önemlidir… Bir fotoğrafçı olarak, fotoğraflarınızı, uluslararası bir ajansta satabilme olasılığınızın olması çok güzeldir.
Aynı zamanda hoş insanlarla tanışıyorsunuz. Magnum’a girdikten sonra hayranlık beslediğim ve hoşlandığım insanlarla tanışma fırsatını buldum. Birçoğuyla güzel dostluklar kurdum.
Tüm bu etkenlerden dolayı, Magnum’a kabul edilmiş olmaktan ötürü kendimi şanslı ve mutlu hissediyorum.
– Dijital fotoğraf hakkındaki kişisel görüşünüz nedir? Dijital teknoloji fotoğrafçılık anlayışını ve fotoğrafçıları değiştiriyor mu?
Nikos Economopoulos: Şu an için değişim müspet mi? Yoksa, menfi mi?.. Bundan tam olarak emin değilim. Fakat, kesinlikle değiştiriyor. Dijital muazzam ama herşey gibi onu da doğru şekilde kullandığınız takdirde… Fotoğraf çekerken ciddi olmalısınız. Yoksa binlercesini de çekseniz sonuç değişmeyecek ve başarısız olacaksınızdır. Yüzlerce kare çekebilmek opsiyonunuz olduğunu bildiğiniz anda, hiç düşünmeden fotoğraf çekersiniz.
Analog bir fotoğraf makinesiyle çekim yapacağınız bir durum söz konusu olduğu vakit, 1000 kare çektiğinizde bunların 20’sinin oldukça iyi fotoğraflar olacağından emin olabilirsiniz. Aynı şeyi dijital kamera ile yaptığınızda, belki de aralarından 1 tane bile iyi fotoğraf çıkmayabilir. Şu an için dijitalin probleminin bu olduğu kanaatindeyim.
Fakat, yeni jenerasyonun ilerde ne üreteceğini de çok merak ediyorum. Kast ettiğim jenerasyon film kullanırken dijitale geçecek olanlar değil, sadece dijital kameranın söz konusu olduğu bir fotoğrafçılık dünyasının parçası olacak olanlar…
Umuyorum ki, dijital teknolojiyle büyüyecek olan yeni kuşaktaki fotoğrafçılar bu durumu değiştirecekler. Dijital fotoğrafı sadece ucuz olduğu için kullanıyor olmayacaklar. Fotoğraf üretmenin başka bir biçimi olduğu için kullanacaklar. Bizim jenerasyonumuzun filme odaklandığı gibi odaklanacaklar.
Zaten önemli olan kullandığınız araç değil, fotoğraf çekerken kafanızın içinde ne olduğu ve sonuca ne kadarını yansıttığınızdır. Fotoğraf çektiğiniz andaki, disiplininiz ve odaklanmanızdır. Ancak böyle olursa iyi fotoğraflar çekebilirsiniz.
– Bu demek oluyor ki, hiç dijital donanım kullanmıyorsunuz?
Nikos Economopoulos: Sadece eşe dosta çekip, hediye ettiğim fotoğraflar için dijital fotoğraf makinesi kullanıyorum. Herşeyden önce buna gerek duymuyorum… ben, hızlı fotoğraf üretmek zorunda değilim… foto-muhabirseniz o zaman tamam… diz üstü bilgisayarınızı çalıştırıp, dünyanın neresinde olursanız olun, dijital makinenizle çekmiş olduğunuz fotoğrafınızı, istediğiniz yere dakikasında ulaştırıyorsunuz.
– Yunanistan’daki Müslüman azınlık neden dolayı ilginizi çekti?
Nikos Economopoulos: Azınlıkları çalışma sebebim, diğer iki fotoğrafçı arkadaşla birlikte hazırladığımız bir kitap projesiydi. Zaten bu sanıldığı gibi Yunanistan’daki Müslüman azınlıkla ilgili de değildi… Ben, Trakya’da yaşayan azınlığı fotoğraflarken, diğer iki fotoğrafçı da başka konulara odaklandılar.
– Üzerinde çalışmakta olduğunuz ya da çalışmayı düşündüğünüz yeni bir proje var mı?
Nikos Economopoulos: Afrika’ya ve Asya’ya gitmek, dünyanın geri kalan yerlerini de görmek istiyorum. Geçen yıl Etiyopya’ya gittim. ‘Afrika’daki bir fotoğraf projesi üzerinde yoğunlaşabilir miyim?’, bilmiyorum! Fakat, Afrikayı çok sevdiğimi söylemeliyim… Bu yıl Kamboçya, Burma, Tayland… Geçen üç sene içinde de Hindistan ve Çin’e gittim. Halende, kafamda netleşmiş bir şey yok.
– Amacınız değişik kültürleri tanımak mı?
Nikos Economopoulos: Tüm samimiyetimle, şu an için belirli bir amacımın olmadığını söyleyebilirim. Sadece görmeye gidiyorum ne yapacağımı bilmiyorum. Belki de aradığım şeyi bulamadan geri döneceğim.
– Sedat Pekcanattı Toplumsal Belgeci Fotoğraf Projesi Bursu için sizden destek talebinde bulunduğumda, tereddütsüz olarak teklifimi kabul ettiniz, bunun için öncelikle size teşekkür etmek istiyorum. Bursu kazanan ve atölyenizde yer alan fotoğrafçı Aytunç Akad hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Nikos Economopoulos: Aytunç başarılı bir fotoğrafçı… fakat… benim çok tehlikeli olduğunu düşündüğüm bir tutum içerisinde… bazı projeleri renkli, diğerleriyse siyah-beyaz… Kimi zaman panaromik bir fotoğraf makinesiyle çalışıyor… kimi zamansa 35 mm… Aytunç gibi bir fotoğrafçının artık kullanacağı malzemeyi çözümlemiş olması ve kişisel stilinin genel hatlarını belirlemesi gerekli… Bu konuda kendisiyle zaten konuştuk… Fikirlerimizi paylaştık… Kısa süre içerisinde adını sadece Türkiye’de değil, dünyada da duyurma olasılığı olan bir fotoğrafçı olduğunu düşünüyorum.
– Son olarak bize düzenlemekte olduğunuz “On The Road – Yolda” fotoğraf atölyeleri hakkında bilgi verebilir misiniz?
Nikos Economopoulos: On The Road 1-4 hafta arası değişen sürelerde, İstanbul, Mani, Karpatlar, Romanya, Tunus ve Cezayir’de gerçekleştirdiğim bir fotoğraf atölyesi projesi… Yolculuklarımızı VW Westfalia bir minibüsle gerçekleştiriyoruz. Her yolculuk, sağlıklı çalışabilmemiz açısından 5 katılımcıyla sınırlı oluyor. Gruplar halinde bulunduğumuz bölgelerde fotoğraf çekimine çıkıyoruz. Günlük çekimin ardından, akşamları bir araya gelip, dijital fotoğraf makineleriyle çalışan katılımcıların fotoğraflarını beraberce değerlendiriyoruz. On The Road fotoğraf atölyesine katılmak isteyenler, hakkında ayrıntılı her bilgiyi bulabilecekleri resmi internet sitesimizi inceleyebilirler.
Atölyenin resmi internet sitesinin adresi için bağlantıyı tıklayınız