Makaleler

TARABALAR ‘’BİR AYANCIK BELGESELİ’’ NİN SOSYOLOJİK OKUMASI

Yasemin YAMAN

Sanat, insandaki güzeli sevmek ve ondan ruhi bir zevk alma duygusundan doğmuştur. Aynı zamanda bir duyguyu yaşayan insanın, o duyguyu bilerek ve isteyerek başkalarına aktarma olayıdır.

Sanat anlayışı her dönemde toplumlara göre farklılık göstermiştir. Bir oluşumun sanat eseri olarak atfedilmesi yahut belli bir anlam kodu içermesi o eserin beğeni, tüketim ve konuşulması eşdeğer taşımaktadır. Gündelik hayatımızın vazgeçilmezi olan fotoğraflar, müzikler, kitaplar, sinema filmleri popüler/tüketim kültürünün etkisi altına girmiştir. Bu sanat dallarının bir sanat olarak atfedilmesi bu tüketim çılgınlığına bağlanmıştır. Fotoğrafların hayatımızdaki yeri diğer sanat dallarından daha farklı bir yere sahiptir. Çünkü bir kalıcılık ve geçmişin sırlarını açığa vuran imgelerdir.

Fotoğraflar… Fotoğraflar yaşamımızın her alanında açık, seçik varlıklarıyla öylece duruyorlar. Bazen bizi alıp çok eskilere götürürken, bazen de keşke yine aynı yerde olabilsek dedirtiyorlar. En güzeli de belki de kentle bir olan aile fotoğraflarımızdır.  Günümüze baktığımız da fotoğrafın değişen imgelemi gayet açıkça görülmektedir. Şimdiler de fotoğraf sadece sosyal medya hesaplarında paylaşılan, altına gelişi güzel cümle öbekleri sarf edilen, haraç mezat satılan bir beğenilme arzusuyla ortaya koyulan birey merkezli bir pazara dönüştüğü gözlemlenmektedir.  Bu yazıyı yazarken amacım bir kent belleği üzerine kafa yoran Volkan Atılgan’ın Tarabalar ‘’Bir Ayancık Belgesi’’ adlı projesinin aile fotoğraflarımızın aslında apaçık bir kent belleğini ortaya koyduğunu bunu yaparken de aslında Cumhuriyet dönemi belgesi olma özelliğini de sahip olduğunu göstermektir. Proje dahilinde yer alan fotoğraflar Ayancık’lı farklı ailelerden toplanan fotoğraf albümlerinden derlenmiştir.

Eski günleri anlatmak için hatıraları ipe dizseler herhalde geçmişi yine en iyi fotoğraflar anlatır. Fotoğraf sadece size o anı göstermez, fotoğraftaki çiçeğe bakarsınız kokusu burnunuza gelir. Kulakları kasketinden dışarıya fırlamış adama bakarsınız, gözünden içeri girdiniz mi aklı sizinkini karıştırır. Biraz sabırlı olacaksınız, biraz da bakmasını bilecekseniz. Tarabalar adlı fotoğraf sergisinden Dijital çağda fotoğraf dediğimiz “çat kapı” gelen yakın arkadaş gibi bir şey. Bu fotoğrafı değersiz yapmıyor haliyle ama o şaraba benzeyen özelliğini de aratıyor. Sabah çekip, öğlen bilgisayarınızdan gönderdiğiniz fotoğraf hızla istediğiniz yere ulaşıyor ama biraz yeni havası var. Fotoğraf aynı aşk gibi, beklemedikçe, içinize çekmek, görmek için hasret çekmeyince duygudan da biraz yoksun oluyor. (http://www.emekfoto.net/#!tarabalar–/cv1f)

Neden Tarabalar? Tarabalar, hem gündelik yaşamları hem de içedönük olan ile ortak alanı birbirinden ayıran sınırlardır. Tarabaların ardındaki gündelik yaşam eğlence, düğün, cenaze ve ulusal bayramlar gibi faaliyetlerle dışarı taşar; aileleri birbirinden ayıran sınırlar erir, görünmez olur. Kent halkı ortak alanlarda boy gösterir, birlikte eğlenir, birlikte yer içer, kutlar, birlikte anımsar, kutsar. Ardından herkes yine tarabalarının ardına; gündelik yaşamlarına döner.  Cumhuriyetin ilk yıllarında ki Sinop’u için tahta çitler önemli. 1928 yılında Belçikalı işadamı Bay Filipar tarafından kurulmuş olan Ayancık Kereste Fabrikası, yöre insanının sosyo-kültürel yaşamında etkili bir kurum. Ayrıca fotoğrafların birçoğunun tarabalar önünde çekilmiş olması da etkenler arasındadır. Atılgan belgesele bu nedenle “Tarabalar” adını vermiş.

sinan yuksel 01
Şekil 1 Sinan Yüksel Albümünden

Benjamin’in ‘’Fotoğrafın Kısa Tarihi’’ adlı makalesinde her şeyden önce teknolojinin gelişimini yani sanatta yeniden-üretim, çoğaltma tekniğinin yaygınlaşmasının, geleneksel sanat algısından, gelenekten tamamen bir kopuş anlamına geldiğini… Geleneğin çatırdaması çağın krizine ve insanın yenilenmesine işaret eder. Toplumsal olarak en pozitif anlamıyla, özellikle de sinemada, yıkıcı ve arındırıcı bir anlam bulur. Fotoğrafın başlı başına maddi kültür öğesi değil de biraz daha kullanılan araçlarla maddi kültür öğesi olduğunu gösteriyor. Tarabalar ‘’Bir Ayancık Belgeseli’’ içeriğinde yer alan fotoğraflar aslında tamamen manevi kültürün bir öğesidir. Ama bunu günümüze taşıyan araçların varlığı onu müphem bir şekilde maddi kültür sürecine adapte etmektedir.  Benjamin, sanatsal temsil biçimi olarak da görülen fotoğrafçılığı, geçtiğimiz yüzyılın sonunda kültürün yeniden üretimi ve yayılması bağlamında ortaya çıkan kitle iletişimin bir aracı olarak değerlendirmiştir. Aslında üstünde durduğumuz belgesel de bir kent kültürünün yeniden üretiminin en güzel örneğidir. Tarabalar kimliksizleştirmenin, ötekileştirmenin hâkim kılındığı bir çağa karşı kültürel miras için başlatılmış bir projedir.

Fotoğraflar, yaşanmakta olan bir hayat sürecinden alınmış birer görsel andaç gibidirler. Fotoğraf, yalnızca bir sanat değildir; o bir sanat yapıtından çok daha iyi şeyler yapabileceğini hep kanıtlamıştır. Tüketildiği her ortamda, insanların tutum ve davranışlarına etkileri olumlu veya olumsuz yönde olmuştur. “Fotoğraflar, bizim modern olarak algıladığımız çevreyi oluşturan ve somutlaştıran tüm nesneler arasında belki de en gizemli olanlardır. Fotoğraflar, aslında yakalanmış yaşantılardır ve fotoğraf makinesi bilincin elde etmeye yönelen uzantısıdır.”

Fotoğraflar aslında tam manasıyla şeffaftır. Nasıl ki mikroskoplar bakteri gösteriyorsa fotoğraf da geçmişin içinden zaman atlaması yapan bir aygıt konumundadır. Bizim görme eylememiz fotoğraf yüzeyi olmadan gerçekleşir. Öyle ki başka hiçbir temsil aracı fotoğrafın temsil aracı kadar şeffaf değildir. Bu da aslında Kendall Walton’ın ortaya attığı şeffaflık tezi ile bağlantılıdır. Fotoğraf geçmişi gösteren yegâne araçların başında gelmektedir. Fotoğraf ancak fotoğraf aracı ortadan kaldırıldığında şeffaf olabilir tezi savunulmaktadır. Yalnız zamanla Walton’un şeffaflık tezi çürütülmüştür. Fotoğrafın biricikliği ve ona sanatçısının atfettiği anlam ile yorumcusunun atfettiği anlam arasında benzerliklerin yanı sıra farklılıklar da vardır. Fotoğraf sanatçının atfettiği anlam onun ürünü olmasıyla ve fotoğrafın yaratıcısı konumunda olması onu nesnel tutumun beslediği öznel bir tutuma yöneltmektedir. Fotoğrafın yorumcusu bakımından fotoğrafın okunmasına bakıldığına tamamıyla öznelliğin hüküm sürdüğü bireyin kendisiyle bağlantı kurduğu gözlemlenmektedir.

Fotoğrafın değişen imgesi, yine fotoğrafa atfedilen anlam ve bunun beslendiği çevre önemlidir. Bir kent belleğinin fotoğraflar sayesinde nasıl da hafımızda canlandırılmak istenmesi, fotoğrafı seyrederken ki tarih ile geçmiş arasında yaptığımız o muazzam yolculuğun, beyin fırtınasına sürükleyen fotoğrafın otantikliğini kaybetse bile halesini sürdürdüğü görülmektedir. Bir sanat eserinin halesi; algının toplumsal olmasıyla ilgidir. Bunu radikal yapan şey ise temsil biçimleri aracılığıyla dünyayı görmektir. Algıyı düzelten de toplumsal şeylerdir.

Susan Sontag’ın ‘’Fotoğraf Üzerine’’ adlı kitabında bahsedildiği gibi; Fotoğrafın özel ve genel kullanımları arasında gözettiğim ayrıma dönmemiz gerekecek. Fotoğrafın özel kullanımında, kaydedilen anın bağlamı korunduğu için fotoğraf kesintisiz bir süreklilik içinde yaşamayı sürdürebilir. (Duvarınızda Peter’ın bir fotoğrafı asılıysa, Peter’ın sizin için ne anlam taşıdığını unutmanız pek olası değildir.) Genel fotoğrafsa bunun tersine, bağlamından koparılmıştır; ölü bir nesne olmuştur; ölü olmasından dolayı da rastgele kullanılmaya açıktır. Aslında Atılgan’ın bu belgeselle yapmak istediği özel kullanım için varlıklarını sürdüren fotoğrafların genel kullanım için gösterime sunulmasıdır. Başka bir deyişle fotoğrafın özel ve genel kullanım arasındaki ayrımını eritmektir. Çünkü var olan fotoğrafların her biri aslında ait olduklarını kişilerin yanı sıra aynı tarihi paylaşmış, aynı çeşmeden su içmiş, aynı fotoğraf stüdyosunda düğün fotoğrafı çektirmiş, aynı okulları okumuş kısacası aynı ilçenin tozlu yollarını beraberce kat etmişlerdir. Bu yüzdendir ki Tarabalar ‘’Bir Ayancık Belgeseli’’ bir kentin geçmişinin tarihin tozlu sayfalarından arınıp günümüze aktarılmasının en özel ifadesidir. Aynı tarihin bir parçası olan kent toplumu baktığı her fotoğraf da kendini bulup, işte ben de burdayım diyerek varlıklarını bir fotoğraf karesinde anlamlı hale getirmektedir. Çünkü Ayancık hala daha birincil ilişkilerin hakim olduğu, ortak paylaşım değerlerinin hakim olduğu sayısız ve seyirlik fotoğraf karelerine ilham olmaktadır.

Tarabalar ‘’Bir Ayancık Belgeseli’’ projenin ilk fotoğraf arşivi Zingal adını taşımaktadır. Zingal; Belçika Merkezli uluslararası bir kereste fabrikasıdır. Türkiye Cumhuriyetinin bu alanda ki ilk özel müteşebbisidir. İzmir iktisat kongresi kararlarının Ayancık’ta ki yansıması olarak görülmektedir. 1929 yılında kurulan fabrikanın fotoğraflarının Atılgan’ın projesiyle sanat eserinin yeniden üretildiğini görmekteyiz. Fabrika adını Zindan ve Çangal ormanlarının birleşimi olan Zingal’dan almaktadır.

zingal
Şekil 2 Zingal

Öyle ki fotoğraflara bakan kişilerle yapılan görüşmelerde derin bir iç çekme, eskiye özlem ve en çok da geçmişin hatıraları gözlerinin önünde canlanıyor. Nuri Yaman anlatıyor; ‘’ Henüz 5-6 yaşlarında idim aklım yeni yeni eriyor. Babam beni atının terkisine atıp hadi Zingal’a tomruk götüreceğiz sende gel dedi. O zamanlar bizim oralarda yaşı küçük diye bir şey yoktu tabi. Babamın peşinden gittim. İlerleyen yıllarda bende aynı şeyi oğluma yaptım. Hadi dedim seninle ormana çalışmaya gidiyoruz. Bizde iş böyle öğretilirdi. Çünkü böyle görmüştük. Bu fotoğrafı görünce o zamanlara gittim ve tekrar yaşamış oldum her anıyla…’’ Bu sözleri aktardığım kişi dedem olunca ve bir fotoğrafın onun gözünden ve benim gözümden nasıl farklı anlamlar taşıdığını daha net aktardığımı düşünüyorum. Fotoğrafın anlam dünyasını değiştiren şey aslında bakış açımızdır.

Temel de Atılgan’ın yaptığı proje de yapmak istediği şey Tarabalar” ile tam da yapmak istediğimi ( Özel hayat ile dışarısı arasına taşan ) öyküleri kah bir çocuğun gözünden, kah bir delikanlıdan, kah bir yetişkinden, aşıktan, olgun bir iş adamından ezcümle sahici sahici bir insanın sosyolojik okumalarından dinler gibi… Böylesine gerçek böylesine kuşkusuz bir sahicilik de kaleme almış fotoğrafların öyküsünü anlatmaktır. Bu bize Roland Barthes’ın studium ve punctum kavramlarını anımsatmaktadır. Öyle ki eski aile fotoğraflarının yeniden ilgi çekmesi studium kavramıyla ilişkilidir. Aynı zamanda aile fotoğraflarıyla kurulan öznel ilişkiler punctum ile bağlantılıdır. Aslında Atılgan bu birbirinden ayrı görünen ve aynı zamanda birbirine gebe iki kavramın Tarabalar ‘’Bir Ayancık Belgeseli’’ adlı projesinde nasıl yoğrulduğunu göstermektedir.

Sonuç olarak; fotoğraf, yaşanmış olayların orada olduğunun farkındalığını sağlamaya yarayan bir araç olarak, geçmişte gerçekliğe basit bir benzerlik olduğunu, geçmişi anımsatmak amacıyla sosyal ve maddi dünyayı sunmaktadır. Kent belleğini yansıtan Tarabalar ‘’Bir Ayancık Belgeseli’’ fotoğraf projesinin sosyolojik okuması yapıldığında içeriğindeki anlam ve değerler bütünü, yansıtılan ve yansıtılmak istenen anlamlar, fotoğrafın değişen imgelemi fotoğraf üzerine çalışmaları olan Benjamin, Barthes, Sontang ve Walton gibi düşünürlerin kavramlarıyla ilişkilendirilmiştir. Öznel değerlendirmelere de yer verilen yazıda fotoğrafın hayatımızdaki yeri ve anlam kodları değerlendirilmiştir. Kültürel süreç içerisinde fotoğraf, tarihin akışını durduran bir nitelik taşımaktadır. Öyle ki özel de bir kentin fotoğraf projesi gibi olsa da aslında Ayancık’lı olmayanlarından Cumhuriyet döneminin fotoğraflarla gösterildiği bir belgesel olma niteliği taşımaktadır.

Kaynakça

Benjamin, Walter (2001). Fotoğrafın Kısa Tarihçesi, Çev: Ali Cengizkan, İstanbul: YGS Yayınları

Gürbüz, Özgür. (2012). Ayancık’ın Aile Albümü Görücüye Çıkıyor. http://ozgurgurbuz.blogspot.com.tr/

http://www.emekfoto.net/

Sanat Sosyolojisi Ders Notları

Sontang, Susan. (2008). Fotoğraf Üzerine,  Çev: Osman Akınhay, İstanbul: Agora Kitaplığı

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen SanalSergi'yi gezerken reklam engelleyicinizi kapatın. Açık kalması durumunda site içerisinde içeriklerde kısıtlı erişim sağlayabilirsiniz. Desteğiniz için teşekkürler.