Üst üste pozlama tekniği yaratıcılığı ortaya çıkarmanın ve gerçeküstü görüntüler yaratmanın harika bir yoludur.
Yazı: Özgür Semerci
Fotoğraf günümüzde yoğun bir şekilde paylaşım ve iletişim aracı olarak kullanılıyor, bizler de her gün belki onlarca fotoğraf görüyoruz. Üretilen bu kadar fotoğraf arasında, insanların bir fotoğrafa bakıp etkilenmesi ve durup düşünmesi için muhtemelen çoğu fotoğrafçı kendini çok farklı bir şekilde ifade etmeye çalışıyor.
Aslında fotoğrafçılar sadece günümüzde değil, fotoğraf tarihinin başından beri yeni ekipmanlar ve teknikler kullanarak denemeler yapmaktan, yaratıcılıklarını geliştirip, farklı görüntüler oluşturmaya çalışmaktan asla vazgeçmemişlerdir.
Son zamanlarda albüm kapaklarında, popüler televizyon dizilerinin açılış bölümlerinde sık rastladığımız üst üste pozlama tekniği fotoğrafçılara benzersiz ve ilham verici fotoğraflar üretmek için sonsuz olanaklar sunan en yaratıcı tekniklerden biridir. Üst üste pozlama, gerçeküstü bir görüntü oluşturmak için iki veya daha fazla fotoğrafın üst üste getirilerek tek bir karede birleştirilmesi için kullanılan terimdir. Aynı karede iki farklı görüntünün de izlenimlerini içerir ve bunun sonucunda gerçekte görülebilmesi mümkün olamayan bir görüntü oluşur.
İlk olarak kimin yaptığını bilemesekde, üst üste pozlama tekniği, dijital fotoğraf makineleri ve fotoğraf düzenleme programlarından çok daha önce geliştirilmiştir. Geçmişi 1850 li yıllara dayanan tekniğin, o zamanlar kullanılan cam negatiflerin tam olarak temizlenemeden yeniden duyarlı malzeme ile kaplanarak kullanılmasından dolayı kazara keşfedildiği düşünülmektedir. Bazen bu şekilde iyi temizlenmemiş negatiflerle baskı yapıldığında, önceki fotoğraftaki birinin yüzü veya silueti yeni fotoğrafa da aktarılıp fotoğraf karesinde hayaletler varmış gibi görünebiliyordu.
Sonrasında dönemin fotoğrafçıları fikri geliştirerek, aynı insanın yan yana getirdikleri görüntülerini tıpkı ikizi varmış gibi tek kare içerisinde birleştirdikleri harika efektler yarattılar. 1880 lerde bu gerçeküstü ve eğlenceli görüntüler kartpostal olarak da basılıp satılmaktaydı. Bu kartpostallardan bazıları halen Avrupa’daki bazı müzelerde sergilenmektedir.
Bir kişinin aynı kare içerisinde iki kez yer aldığı eski fotoğraflardan Fransız ressam Lautrec’in 1891 tarihli fotoğrafı çok ünlüdür. Fotoğrafta Lautrec sol tarafta tualin başındadır ve sağ tarafta poz veren kendisinin resmini yapmaktadır. Bu fotoğraf çekilirken fotoğraf makinesi sehpa üzerinde sabit kalacak şekilde yerleştirilmiş, ilk çekimde Lautrec önce sol tarafta tual önünde poz vermiştir. Sonrasında aynı film karesine yapılacak olan ikinci çekim için sağ tarafa geçerek diğer pozu vermiştir.
Analog makinelerin gelişip filmlerin küçüldüğü günlerdeyse, önceden çekim yapılan film rulosunu fotoğraf makinesine tekrar takarak ya da makinanın ilerleme mekanizmasını devreden çıkartıp, film karesi ilerletilmeden deklanşörün tekrar açılmasını sağlayarak aynı çerçeve üzerine tekrar pozlama yapılıyordu. Karanlık oda teknikleri ilerledikçe fotoğrafçılar üst üste pozlama yapmanın yeni yollarını keşfettiler. İki ya da daha fazla birbirinden ayrı film negatifini agrandizörde yapılan baskı sürecinde yaratıcı bir şekilde üst üste getirerek birleştirmeye başladılar.
Yakın tarihimizde iz bırakmış üst üste pozlama örneklerden birisi de Albert Watson’un efsanevi rock’n roll grubu The Rolling Stones‘in vokalisti Mick Jagger’in 1992 yılında çektiği fotoğrafıdır. Birçok kişinin hatırlıyor olabileceği siyah beyaz fotoğrafta, Jagger’in yüzü bir leoparın yüzü ile etkileyici bir şekilde harmanlanmıştır. Watson aynı negatif üzerine önce leoparı yüzünü, sonrasında sanatçının yüzünü fotoğraflamıştır.
Dijital fotoğrafçılıktan önce gerçekten güzel bir üst üste pozlama fotoğrafı üretebilmek çok zordu. Yenilikler süreç üzerinde daha fazla kontrol sağladı ve fotoğraf teknolojisi gelişmeye devam ettikçe daha şaşırtıcı görüntüler oluşturdular.
Günümüzde rastladığımız üst üste pozlama görüntülerinin genelde fotoğraf düzenleme programları ile yapıldığı düşünülsede, film fotoğrafçılığı döneminde başlayan bu tekniği, dijital fotoğraf makinelerinin birçoğunda uygulama imkanı vardır. Dijital fotoğraf makinası kullanmak biraz film yöntemine benzer fakat istenilen sonuçları alabilmek için kontrol daha kolaydır. Çekilen fotoğraflar makinada otomatik olarak birleştiğinde, oluşan son görüntü beklemek yerine ekrandan saniyeler içinde görülebilir.
İster dijital fotoğraf makinasıyla ister fotoğraf düzenleme programıyla olsun en önemli kısım planlama ve tasarımdır. Ayrı ayrı her fotoğraf estetik olarak mükemmel olup harika hikayeler anlatsalar da sonuçta her şey onları bir araya getirirken objelerin konumlarının, renklerinin, açılarının nasıl kullanıldığına bağlıdır. Geçmişten verdiğimiz örnek fotoğrafları başarılı ve hatırlanabilir kılan şey de budur. Bizler de basit planlamalar ve stratejilerle göze çok hoş görünen bir sihir yaratabiliriz.
Öncelikle fotoğraf sayısına karar vermekle başlanabilir. En az iki kare olması gereken bu sayı tasarıma göre daha da çoğalabilir. Dijital fotoğraf makinalarının genel olarak çekim sayıları üç veya on ile sınırlıdır.
Sonrasında bir araya getirilmek istenilen görüntüleri belirleyerek, birleştiklerinde nasıl görünebileceklerini hayal edip iletmek istediğimiz mesajı ve duyguları düşünebiliriz. İlk fotoğraf ana konudur. Hikayenin devamını getiren ikinci fotoğraf, ilk fotoğrafla uyum içerisinde ve doğru bir kompozisyonla birleştiğinde iki ayrı hikaye yeni bir hikaye oluşturur.
Görüntüler birbirleri ile mümkün olduğunca kaynaşmalı, izleyiciyi bakmaya ve yeni bir şeyler keşfetmeye çağırmalıdır. Karmaşık ve detaylarla dolu iki kare birbiriyle eşleştiği zaman, izleyici anlatılmak istenen hikayeyi anlamakta zorluk çekerek hedeften uzaklaşabilir. Bu durumda özneler dikkatli seçilerek sade olan bir görüntü, daha çok ayrıntıya sahip karmaşık olanla harmanlanarak dengelenebilir.
Görüntüler birleşerek yeni görüntü açığa çıkarken ilk fotoğraftaki açık renkli ve parlak alanların üzerine gelen bölümlerin çok daha az belirgin olacağını unutmamak gerekir. Aksine koyu alanlarla denkleşen kısımdaki görüntüler daha belirgindir. Bu nedenle ilk fotoğrafın biraz daha az pozlanmış olması iyi bir tercihtir.
Konu bulmak söz konusu olduğunda elbette birçok farklı bakış açısı denenebilir. Motifler, desenler ve çizgilerin ilginç görsel etkileri vardır. İnsan siluetleri, yapraklar, çiçekler, deniz bir araya gelmek için harika konular olabilir. Ayrıca fotoğraflar siyah beyaza dönüştürüldüğünde eşsiz bir derinlik kazanırlar. Diğer renklerin olmaması duyguları güçlendirerek, eski zamanlardaki film fotoğrafçılığına benzer bir nostalji de yaratabilir.
Hangi yöntemi kullanırsak kullanalım, üst üste pozlama tekniği yaratıcılığı ortaya çıkarmanın ve sanatsal görüntüler yaratmanın harika bir yoludur. İzleyiciye dram, gizem, heyecan gibi duygular daha rahat aktarılabilir veya esprili bir hale getirilebilir. Hayal gücü, deneme yanılma ile edineceğimiz tecrübeler mutlaka karşılığını verecektir.
Her zaman bir fotoğrafın bir hikaye anlattığını söyleriz. Bazen hikayenin dahası vardır ve üst üste pozlama tekniğiyle söyleyecek daha çok sözümüz, anlatacak daha uzun bir hikayemiz olabilir.