Bir festival daha bitti ama kaçıranlar için 212 Fotoğraf Festivali 2023 Sergileri’nin özetini hazırladık.
Nick Brandt
Nick Brandt, doğa fotoğrafçılığında ortaya koyduğu yenilikçi dil ile küresel anlamda dikkat çeken bir sanatçı. Profesyonel hayatına Londra’da sanat eğitimiyle başlayan, kariyerine ABD’de yönetmen olarak devam eden sanatçı, 2000’lerin başından bugüne objektifini iklim krizi meselesine çevirerek kararlı bir çevre mücadelesi veriyor. Festivale konuk olan The Day May Break I – II serileri, pandemi döneminde başlayan ve devam eden küresel bir proje.
Zimbabve, Kenya ve Bolivya’daki koruma alanlarında yapılan çekimler, çevresel bozulmadan etkilenen, evinden olan insan ve hayvanları konu ediniyor. Hakikatin, hayal gücünden çok daha iyi olduğuna inanan Brandt, bu seride herhangi bir yönlendirme yapmadan, açık ve deneysel yöntemlerle ilerliyor. Rastgele gelişen akışta insanlar ve hayvanlar, şaşırtıcı derecede paralel pozlarla kadraja giriyor. Mağduriyetten doğan ortaklık ve sislerin arasında yükselen duygudaşlık tartışmaya açık; sarsıcı etkisiyle izleyiciyi konfor alanından çıkarıp bu siyah beyaz dünyaya dair düşündürüyor.
SANATÇILAR
Nick Brandt
Eugenio Recuenco
2000’li yılların sanat ve reklam fotoğrafı estetiğinde belirleyici rol oynayan Eugenio Recuenco; Vogue, Vanity Fair ve GQ için çekimler yapan, Saint Laurent, Loewe gibi global markalarla çalışan ve Cannes reklam fotoğrafı kategorisinden Altın Aslan ödülüyle ayrılan uluslararası bir yaratıcı.
Büyük ölçeklerde çalıştığı sinematografik fotoğraflarıyla tanınan Recuenco’nun son kişisel çalışması olan 365° serisi, 120 model ve 300 kişilik prodüksiyon ekibiyle 8 yılda gerçekleştirilen geniş çaplı bir proje. Mesafelerin kısaldığı, zamanın hızlandığı çağımızda, dünyanın baş döndürücü değişimi karşısında hissettiği duyguları kadrajında şekillendiren Recuenco, sanatsal ve kültürel kodları; insanlığa mal olmuş hikayeleri; tarihin kayıtlarına geçen insanları açığa çıkarıyor.
Kameranın sabit pozisyonu ve sahne tasarımına karar verdiği anda özgürlüğünü sınırlayan fotoğrafçı, yaratıcılığı tutsaklıkta arıyor. Grotesk hayallerin canlandığı kurgularını üç duvardan oluşan bir odanın içine yerleştiren Recuenco, dördüncü duvarı göstermiyor. Dolayısıyla izleyici de bu hücrenin içine alarak, klostrofobik alandan ‘dışarı’ fikrine açılan bir oyuna dahil ediyor.
SANATÇILAR
Eugenio Recuenco
Made in Dublin
Çevresindeki etki alanına giren unsurları müzik ve fotoğrafın kesişiminde bir koreografinin parçaları olarak yorumlayan Eamonn Doyle, Dublin’deki stüdyosundan sokağın sesini dinliyor. İrlanda’da çalışmalarını sürdüren elektronik müzik yapımcısı ve fotoğrafçı Doyle’nin kolektif bir ekiple yarattığı video enstalasyon Made in Dublin, şehrin hareketleri üzerine kurgulanan dokuz ekranda izlenen panoramik bir çalışma. Zaman algısı, değişen mekanlar, farklı aksiyonlarda insanlar parçalı anlatının katmanlı ve eklektik doğasında bir araya geliyor.
Doyle’un fotoğrafları etrafında şekillenen video’nun sözleri ve seslendirmesinde yazar Kevin Barry, müziğinde David Donohoe ve prodüksiyon tasarımında Niall Sweeney imzası yer alıyor. Fotoğraf ve illüstrasyonlarla birlikte 370 görüntünün aktığı video; her sekansında etkili renk tasarımı ve grafik öğeleri ile izleyiciyi sokağın ritminde dalgın bir yürüyüşe çıkarıyor. Rutinlerin içinden geçip giden insanlar, bilinç dışı eylemden doğan süzülme hissi, göz alan güneş gibi anlık sıradan gerilimler, üst üste binen ifadeler, bakışlar, kumaşlar ve dokular… Her biri paralel ekranlarda, senkronize ve sıralı geçişlerle, birbirinden ayrı gibi görünen ama çoğu zaman bağlantıda kalan insanların temas halini yansıtıyor.
SANATÇILAR
Eamon Doyle, Kevin Barry, David Donohoe, Niall Sweeney
Mous Lamrabat
Coşkulu, esprili, ilginç ve bir o kadar ciddi bir ütopyanın mimarı Mous Lamrabat. Fas’ta doğan Belçika’da büyüyen fotoğraf sanatçısı; Mousganistan serisinde kültürlerarası kodlarla örülü, kişisel evrenini yaratıyor. Çoğunlukla planlama yapmadan sezgisel ilerleyen sanatçının fotoğrafları temelde kültürlerarası bir diyalog başlatıyor. Kuzey Afrika’dan terakota çöl manzaraları, akıcı ve parlak kumaşlar, kına dövmeleri, geleneksel fesler, batının ikonik kapitalist öğeleriyle eşleşiyor.
Ortaya çıkan fotoğraflar, eleştirel ve yıkıcı olmaktan ziyade birleştirici. Renkli karmaşadan berrak ve güçlü ifadeler doğuyor. Böylece sanatçı, katı kültürel sınırlar, ırkçılık ve toplumsal cinsiyet rolleriyle bir tür başa çıkma jesti geliştiriyor. İşlerindeki mesajlar sorgulandığında verdiği ortak yanıt; sevgi. Daha fazlasını kelimelere dökmeyi tercih etmeyen Lamrabat, seyirciyi yönlendirmeden her eseri özgür bir anlam dünyasına bırakıyor.
SANATÇILAR
Mous Lamrabat
Daniëlle van Zadelhoff
Işık ve gölgenin zıtlığını Barok ressamı ustalığıyla kullanan Daniëlle van Zadelhoff, ikonik tabloları anımsatan cesur bir fotoğraf dili icat ediyor. Belçika’da çalışmalarını sürdüren ve son sergisini geçtiğimiz yıl San Franscisco MoMa’da gerçekleştiren Hollandalı sanatçı, kişisel serileri ve projeleriyle uluslararası platformda dikkat çekiyor.
Sanatçının karakteristik üslubu, İtalyan resim geleneğinden ismini alan ‘chiaroscuro’ ışık-gölge tekniği ile şekilleniyor. Beden ve ruhun merkezde olduğu olduğu fotoğraf kurguları; ilk bakışta Rembrandt ve Caravaggio resimlerinde karanlıkta ışığın vurgusuyla öne çıkan sahneleri anımsatıyor. Gerilim yüklü bakışlar, solgun bedenler ve arka plandaki hikayeyi belirginleştiren objelerle birlikte fotoğraflar, yoğun olduğu kadar etkileyici bir sadelikte. Yalnızlık, savunmasızlık, ölüm, inanç ve şüpheye dair insani soruları temel alan Van Zadelhoff görünmeyen ama aslında her zaman mevcut olan saf duyguları, ışığın büyüsüyle görünür kılıyor.
SANATÇILAR
Daniëlle van Zadelhoff
Rob MacInnis
Kanadalı sanatçı Rob MacInnis, tüm kariyerini adadığı The Farm Family Project serisiyle yaklaşık 15 yıldır çiftlik hayvanlarını fotoğraflıyor. Çoğu zaman dikkate değer bulmadığımız canlıların gözlerinin içine bakıyor; iyimserlik, masumiyet, neşe ve hüzün arasında dolaşan yoğun hisleri ortaya çıkarıyor.
Uzun yıllara yayılan The Farm Family Project serisinde çiftlik hayvanları kameraya, özel bir zeka ve zarafetle bakıyor. Yakalanan eşsiz görüntüler; zihnimizde sadece bir grup ya da tür olarak konumlandırdığımız hayvanların her birinin aslında ne kadar özel olduğunun kısa yoldan aktarımı. MacInnis’in aynı zamanda projesine ismini veren aile fotoğrafları, sanatçının üretim sürecine dair merak uyandıran işlerinden. Beklenmedik bir biçimde bir arada olabilen ve uyum içinde kadraja giren canlıların sırrı, zaten birlikte yaşıyor olmalarında saklı. Sanatçı bu kareler için kuzularına, keçilerine, ineklerine adeta bir aile üyesi gibi davranan çiftlik barınaklarını ziyaret ediyor. Alycia, Angelina, Brad, Julianne, Jerry ve daha pek çoğu hem aile fotoğrafları hem de büyüleyici portreleriyle bu serginin konukları.
SANATÇILAR
Rob MacInnis
Éva Szombat
Éva Szombat, rüya gibi kurgular tasarlayan bir fotoğraf sanatçısı olmasının yanı sıra, çevresini sürekli izleyen sıkı bir araştırmacı. Budapeşte’de yaşayan ve çalışmalarını sürdüren sanatçı, mutluluk kavramını ve insanlar üzerindeki etkilerini sosyolojik bir zeminde inceleyerek fotoğraflarında iyileştirici dönüşüme odaklanıyor.
Pembe neon ışıklar, parlak renkler, oyuncaklar ve 80’ler estetiği Éva’nın sınırsız hayal dünyasının ortak kodları. Rüya ve gerçek arasında gezinen özgür ruhu, bastırılmış arzuları sürreal imgelerle dışa vuruyor. Bugüne kadar fotoğraf, gif ve kolajlardan oluşan 10 farklı seri çalışan sanatçı; festivale Practitioners ve Surreology ile konuk oluyor. Surreology, grafik sanatçısı Fanny Papay ve Éva Szombat’ın ortak çalışması. Éva’nın çılgın, tekinsiz evreninde yıldızlar geleceğe dair ne söylüyor?
Anlamanın yolu öncelikle sembolleri çözüp burcu bulmaktan geçiyor. Practitioners serisi ise sanatçının odak noktası olan mutluluk üzerine bir çalışma. Bu karelerde travmaları atlatmanın yolunu bulan ve günlük hayatın sıradanlığını aşan insanlar başrolde. Éva Szombat, onlar aracılığıyla keşfettiği gerçeği izleyicisine aktarıyor: Mutluluk bir mantradan ibaret değil, sıkı çalışma ve çoğu zaman alışılmışın dışında yöntemler gerektiriyor.
SANATÇILAR
Éva Szombat
Floriane de Lassée
Floriane de Lassée, sanatını sınırlar ötesinde şekillendiren Parisli bir fotoğraf sanatçısı. Paris Penninghen Sanat Okulu ve New York Uluslararası Fotoğraf Merkezi’nde aldığı eğitimlerin ardından çalışmalarında toplumsal temalara odaklanıyor. Binlerce kilometrelik yolculuklarla farklı kültürlere sızan Floriane de Lassée için varış noktası aynı: Kentlerdeki evrensel yalnızlık.
Kendi sınırından taşan mega şehirler ile yalnız insanlar arasındaki gerilimi geniş perspektifiyle yakalıyor. Eşitsizlikler dünyasında varolmaya çalışanları, özellikle de kadınları işaret ediyor. Neredeyse tüm projelerinde kadınların toplumsal cinsiyet yükünü konu edinen sanatçı, meseleyi dikkatlice çerçeveliyor. Inside Views ve Half the Sky serilerinde Las Vegas’tan Tokyo’ya, New York’tan Şangay’a uzanan sanatçının fotoğrafladığı bir metropol de İstanbul. İki seriden karma fotoğraflar, karşı pencereden bize İstanbul’u gösteriyor.
SANATÇILAR
Floriane de Lassée
Gerçeklikten Foto-Gerçekliğe
Görüntünün fotoğraf makinesi aracılığıyla kaydedilmesi bu çağa doğan herkes için ne kadar sıradansa, yapay zekanın verilerle görüntü üretme yeteneği bir o kadar sıra dışı. Teknolojinin her an güncellenen ve şaşırtan olanakları, tüm yaratıcı alanları dönüştüren bir kilometre taşı. İnternet ve bilgisayar teknolojilerini sanat pratiğine adapte eden çağdaşlar, hayranlık uyandıran refleksleriyle bu dönüşüme öncülük ediyor.
Teknoloji ve sanat etkileşiminde, fotoğrafçılık ekseninde tartışılan temel konu ise gerçeklik. Fotoğraf sanatı hala gerçekliğin yansıması mı yoksa kendinden doğan yeni bir gerçeklik mi? From the Reality to Photo Reality, yapay zeka ile üretilen görüntülerinden, ışığı aynalayan ilk kadrajlara uzanan bir projeksiyonda bu soruyu araştırıyor. İki uç arasındaki çeşitli bakış açılarını kapsayan sergi, fotoğraf sanatının kronolojik bir özeti. Deneyselliğin sınırlarını zorlayan çağdaş eserlerden, belge ve kaynak niteliğindeki ilk dönem örneklere doğru geri sarıyor ve merak ediyoruz; daha ileride ne var?
SANATÇILAR
Mario Klingemann, Anne Horel, David Szauder, Cihan Bacak, Ekin Özbiçer, Viewfinder, Phillip Toledano, Damla Şahinbaş, Metehan Özcan, Hakan Sorar, Borusan Contemporary Koleksiyonu’ndan Peter Coffin
Yaban Güllerinin Büyüdüğü Yerde
Her şeyin başında su perileri vardı. Toprak anadan ve okyanuslardan doğan nehirler, gökyüzünü gizleyen sıkı ormanlar, yaban gülleri… Yırtıcı, tehlikeli ve cömert doğa; şimdi bize mitler kadar uzak mı? Yoksa insanlığa ve antroposen çağın yıkıcı etkilerine paralel dönüşen, yeniden doğan gerçekliğin kendisi mi? Yaban Güllerinin Büyüdüğü Yerde sergisi, masalsı bir atmosferde doğaya yakınlaşan anlarla karşılaşma imkanı yaratıyor.
Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu ile birlikte uluslararası 16 sanatçının eserlerinin yer aldığı sergide farklı coğrafyalardan fotoğraf ve video çalışmaları bir arada. Doğayla ilişkimizde kurduğumuz ve kopardığımız bağları hissettiren, floralar arası anlatıyı büyülü bir hale getiren enstalasyonların yaratıcısı ise çiçek tasarımcısı Yunus Karma. Mekanı gizli bir nymph bahçesine dönüştüren dev ağaçlar, hızla büyüyen sarmaşıklar ve henüz açmakta olan tomurcuklar, sergiyi keşfedildiği ana özel kılıyor.
SANATÇILAR
Tine Poppe, Daniel Shipp, Joe Horner, Jason DeMarte, Ellie Davies, Vincent Fournier, Julia Fullerton-Batten, AINE, Wagner Kreusch, Sharon Core ve Borusan Contemporary Koleksiyonu’ndan Eelco Brand, Jennifer Steinkamp, Kurt Hentschlager
Kayıtlı Hafıza
90’larda başlayıp milenyum sonrasında devam eden efsane konser ve festivaller, bu deneyimi yaşayan, bilen kuşaklar için kelimenin tam anlamıyla nostalji (geriye dönme arzusundan kaynaklanan ve karşılık bulamayan hüzün); yeni jenerasyonlar için ise Türkiye kültür tarihine dair fikir veren önemli kırılma noktalarından. 212 Photography Istanbul, hepimizde farklı duygular uyandıran bu nostaljik müzik kutusunu açıyor. Arşiv kayıtlarından derlenen video, fotoğraf ve haberlerle dört bölümde kurgulanan sergi kronolojik bir anlatı. Metallica, Guns N’ Roses, Madonna, Scorpions, Michael Jackson, Pearl Jam gibi dev isimlerin 90’lı yılları hareketlendiren stad konserleri ve milenyum sonrasında başlayan H2000, Rock’n Coke, Radar, Sonisphere gibi unutulmaz festivallerden kesitler hafızamızı tazeliyor.
SANATÇILAR
Cem Gültepe, Barış Acarlı, Muhsin Akgün, Yasin Baran, Artemis Günebakanlı, Sahan Nuhoğlu, Levent Öget, Ahmet Uluğ Arşivi, Milliyet Arşivi, İKSV Arşivi
Birbirimize Rastladık
212 Photography Istanbul, merceğini erken cumhuriyet dönemi kadınlarına yönelterek, arşiv araştırmalarından derlenen çoğu daha önce görülmemiş fotoğraflarla cumhuriyetin 100. yılını kutluyor. Kadınların siyasi, sosyal ve kültürel alandaki dönüşümüne odaklanılan Birbirimize Rastladık, 1923-1945 sergisinde dönemin stüdyo çekimleri, portre fotoğrafları ve İstanbul günlük yaşamından kesitler bir arada. Beyoğlu’nda konumlanan sergi, mekan ve çevre bağlamıyla bugüne temas eden nostaljisi kuvvetli bir tarih anlatısına dönüşüyor.
Sergi, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, Kadın Eserleri Kütüphanesi, Faik Şenol arşivi ve İBB Atatürk Kitaplığı arşivlerinden geniş bir perspektifle sunuluyor. İş yaşamından, sosyal hayattan, kültür ve sanat alanından pek çok tarihi fotoğrafı kapsayan seçki, kadınların toplumun her alanındaki varlık ve hak mücadelesine dair hatırlatıcı görsellerden oluşuyor.
212 Photography Istanbul konuşma serileri programında, Birbirimize Rastladık sergisine paralel iki söyleşi organize ediliyor. Araştırmacı ve arşivcilerin konuk olacağı söyleşiler, Erken Cumhuriyet döneminde kadın hakları mücadeleleri, sosyal hayattaki dönüşüm, Taksim’de eğlence kültürü başlıkları çerçevesinde gerçekleştirilecek.
ARŞİVLER
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, Kadın Eserleri Kütüphanesi, Faik Şenol Arşivi, İBB Atatürk Kitaplığı
Denizin Yansımaları
Geçtiğimiz yıl restore edilerek İstanbul’un tarihi dokusunda yeniden hayat bulan Moda İskelesi’nde konumlanan Denizin Yansımaları sergisi, Annelie Vandendael’in farklı serilerden fotoğrafları deniz üstünde izleyiciyle buluşturuyor.
Annelie Vandendael, kalıplaşmış ‘güzellik’ kavramını ele alarak, kadın güzelliğinin temsilini araştırıyor. Kompozisyonlarında renkli oyunlar kuran, perspektifi güçlü kurgular ve bold çizgilerle grafik bir dil yaratan fotoğrafçının her serisinde neşe ve mizah duygusu öne çıkıyor. Bedeni merkeze alan fotoğrafçı kimliklerinden sıyrılmış kadınların pozlarında tuhaflığın ve eğlencenin getirdiği güzelliğe yakından bakıyor. Manipüle edilmemiş, hilesiz fotoğraflarda objektifin gördüğü kusurlar – mayo izleri, damarlar, ürpermiş cilt, rüzgarda karışan saçlar – idealize edilen kadın imajının yükünü alıp, su yüzeyine çıkarıyor.
212 Photography Istanbul ve İspanya’da gerçekleşen InCadaqués Photo Festival ortaklığında organize edilen bu sergi, Akdeniz’in iki ucundan yankılanıyor. 212 Fotoğraf Yarışması’nda ilk 10’a giren fotoğraflar bir seçki InCadaqués Photo Festival kapsamında, İspanya’nın kıyısında Platja Port d’Alguer’de sergileniyor.
SANATÇILAR
Annelie Vandendael
Georges Pierre’in Gözünden Godard
Institut français Türkiye ve Sinematek/Sinema Evi ortaklığıyla hazırlanan Jean-Luc Godard Sergisi, Avrupa sinemasını kökten etkileyen Yeni Dalga yapımlarının ayrıcalıklı tanıklarından Georges Pierre’in set fotoğraflarından oluşuyor.
Çoğu kültür tarihçisinin modern sinemaya geçişte devrim kabul ettiği Godard yapımları, geleneksel akışın ve klasik kurgunun ötesinde, doğaçlamaya açık, harekete imkân sağlayan öncü filmler. Godard ile çalışan Georges Pierre, hem set arkasında neler olup bittiğini hem de esnek ve parçalı bir dramatik yapı içinde oyuncuların özgür alanını gözlemliyor. Bu süreçte ortaya çıkan fotoğrafların bazıları çok tanıdık, bazıları pek görülmemiş ama hepsi güçlü duygusuyla tekrar tekrar baktıran türden. Büyük dalgayı yaratan Godard’ın rüzgarını hissettiriyor.
SANATÇILAR
Georges Pierre
Kadın Gözüyle Hayattan Kareler
Kadın Gözüyle Hayattan Kareler, kadın bakışını vurgulayan, duyguların pikseller aracılığıyla büyüleyici hikâyelere dönüştüğü bir sergi. Türkiye’nin kadınlara özel tek fotoğraf yarışması olan ve sergiye adını veren Kadın Gözüyle Hayattan Kareler, kadınlara yaratıcılıklarını fotoğraf sanatı aracılığıyla özgürce ifade edebilecekleri bir platform sunmak amacıyla tüm amatör ve profesyonel kadın fotoğrafçılara açık olarak ilk kez 2007 yılında Anadolu Hayat Emeklilik tarafından hayata geçirildi. Sergide ‘Hayata Dair’ teması ile, geçen 17 yıl boyunca yarışmada ödül kazanan tüm eserler yer alıyor.
SANATÇILAR
Kadın Gözüyle Hayattan Kareler Fotoğraf Yarışması Kazananları
Andrés Gutierrez, Astrid Yurdsever
Fotoğrafevi Fransa’dan Astrid Yurdsever ve İspanya’dan Andrés Gutierrez’i ağırlıyor. Aynı anda sergi programına giren iki fotoğrafçının işleri 4 Kasım tarihine kadar görülebilir.
Fotoğrafevi’nin iç mekanında Andrés Gutierrez’in rengarenk bir karnaval serisi izleyicilerle buluşuyor. Belgesel fotoğrafçısı gözüyle dünyanın çehresini değiştiren önemli anları kadrajına alan Gutierrez, Kanarya Adaları karnavalında yakaladığı anlarla kültürel mirası kutlayan hayat dolu bir seri oluşturuyor. Görkemli karnavalın arka planındaki hazırlık heyecanı, bölgedeki herkesi hareketlendiren bulaşıcı festival mutluluğu, kostüm yarışmaları, sokak performansları ve bir arada eğlenen binlerce insan fotoğraflara yansıyor.
Dış mekanda yer alan ikinci seri ise Astrid Yurdsever’in Kadınlar seçkisi. Yurdsever topluluk yaşamını zenginleştiren hikayeleri tüm farklılıklarıyla bir araya getiren bir anlatı sunuyor. 20 farklı öyküden 20 kadın; çiçek satıcıları, mendil ve piyango tezgahında çalışanlar, köylü kadınlar fotoğrafçıya karşı bir meydan okuma haliyle kadraja giriyor.
SANATÇILAR
Andrés Gutierrez, Astrid Yurdsever
Hiç Kimse, Hiçbir Yerde
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’nde fotoğraf yüksek lisans eğitimine devam eden Moral, fotoğraf ve bellek ilişkisine odaklanıyor. Çalışmalarında yaşam hakları elinden alınan, varlık hali ihlal edilen bireyler ve mekanlara odaklanan fotoğrafçı, kadrajına yerleştirdiği görüntüleri yapısal olarak deforme ediyor. Serinin ismini ve açılımını; “Sadece raporlarda ve ölüm belgelerinde bir sayıya dönüşen onlarca insan gibi ben de mekanlarımı hiçliğe, karakterlerimi boşluğa; bir hayalete çeviriyordum. Hiç kimse, hiçbir yerdeydi.” notuyla açıklayan Moral, fotoğrafları üzerinde fiziksel bir iz bırakarak kendi eleştirel üslubunu yaratıyor.
SANATÇILAR
Nazlı Tuhera Moral
Deniz çeker, dünya tutar
Dört farklı sanatçının her birinin kendi öykülerinin anlatıcıları olduğu Deniz çeker, dünya tutar sergisi 15 Kasım’a kadar Büyükdere35’te görülebilir. Oğulcan Arslan, Gizem Çelik, Eda Emirdağ ve Suzan Pektaş’ın çalışmalarının bir araya geldiği sergide, esneyen zaman algısı içinde dünyayı karanlık ve aydınlık içinde izleyen ve biçimlendiren çeşitli anlara odaklanılıyor. Sanatçıların kendi öykülerinin yansımaları üzerinden biz ve diğerleri şeklinde genişleyen imgeler dünyası çoğulcu ve şiirsel bir bakış sunuyor. Kişinin kendisini ve çevresini ilişkilerin yakınlığı ve uzaklığı ile tanımladığı yeni keşifler ya da kabullerin alanına uzanıyor.
Sergide uzaklık ve yakınlık; ilişkiler ve yeni tanımlamalar arasındaki öznellik alanı, kendine ve dünyaya iyi gelebilme kavramları sorgulanıyor. Boşlukta süzülen bir tüyden fragmental bir birlikteliğin aidiyetini çağırıyor. Kimiz, hangi evrende nasıl bağlar kuruyoruz, nerelerde süzülüp, nerelerde birikiyoruz? Deniz çeker, dünya tutar mekan, zaman ve anlar arasında kopuk ya da bağıntılı ama geçirgen ve iyicil hikayeler kurmanın temeline dönüşüyor.
SANATÇILAR
Oğulcan Arslan, Gizem Çelik, Eda Emirdağ, Suzan Pektaş
Muhteşem Yüzyıl
Son dönemde yapay zeka aracılığıyla ürettiği fotoğraflarla dikkat çeken Sarp Kerem Yavuz’un yeni kişisel sergisi Muhteşem Yüzyıl 5 Kasım tarihine kadar Anna Laudel Istanbul’da izleyicilerle buluşuyor.
Çalışmalarında oryantalizm, homoerotizm, politika, din ve şiddet gibi konuları irdeleyen Yavuz, sinematografik bakış açısıyla yapay zeka teknolojilerini ustaca kullanıyor. Serginin ilk bölümünde yer alan WET_DREAMS koleksiyonu, yapay zeka motoru Layer.ai ile geliştirilen işlerden oluşuyor. Bu seride erkek bedenini merkeze alan Yavuz, hamam ritüelleri içinde ortaya çıkan buhar ve dumanlarla kaplı atmosferde deneysel bir görsel dil kullanıyor. Ayna yansımaları, üst üste kırılan görüntüler, gerçek dışı portreler hayal gücünü zorlayan anlatılara dönüşüyor.
Serginin ikinci bölümü, Yavuz’un 2010 yılından bu yana çalıştığı fotoğraflardan oluşuyor. On dört yıllık sanat pratiğine retrospektif bir bakış sunan bu bölüm aynı zamanda sanatçının son dönem üretimlerinde kullandığı referans noktalarını ve veri kümesini anlamak için paralel bir anlatı olarak izlenebilir.
SANATÇILAR
Sarp Kerem Yavuz