1930’lu yıllarda çektiği çocuk fotoğraflarıyla tanınan Ata Kando, II. Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından kadrajını mültecilere yönelterek protest bir üslup geliştirdi.
Naziler’in Fransa’yı işgal edişinden sonra fotoğraf ekipmanları yok edilip, sınır dışı edilen Kando, ünlü fotoğrafçı Robert Capa’dan aldığı bir makineyle yaşananları fotoğraflamaya devam etti.
Ata Kando, Macaristan halkının komünist hükumete karşı başlattığı direnişleri fotoğraflamak adına 1956 yılında Avusturya-Macaristan sınırına gitti. Ancak direnişin bastırılamaması sonucu Sovyet ordusuna bağlı birlikler Macaristan’a girdi. Direniş bastırılarak pek çok kişi idam edildi ve sürgüne gönderildi. Ata Kando yaşananları fotoğraflamanın yeterli olmadığını düşünerek, mültecilerin sınırdan geçişlerine yardım etmeye başladı. Yahudi olmasından dolayı dikkat çekmeyen Kando, özellikle kadın ve çocukların güvenli yerlere ulaşabilmesi için yoğun çaba sarf etti.
“1956 Macar devrimine maruz kalanların, özellikle de çocukların acısını çekmek istedim. Kendim de mülteci olduğum için, ülkelerini kaybeden insanlarla bir yakınlık hissettim. Kocam ve ben, ikinci dünya savaşında komünist direniş içindeydik, ama Ruslar Macaristan’ı ele geçirdiklerinde onların yaklaşımlarına katılmıyorduk. Kızıl Ordu bizi Nazilerden kurtardığında, Macar halkı: “Bir çöp kutusundan diğerine gidiyoruz” diyordu.
Ata Kando yaşanan acıları yansıtabilme adına yüzlere odaklandı. Bu yüzler, ifadesinde hiç yanılsama yaratmayan çocuk yüzleriydi. İsviçre, Fransa, Peru, Venezuela ve Amazon ormanlarında yok edilmek istenen Yekuana ve Yanomamo kabilelerine kadar çektiği fotoğraflarda hep çocuk yüzleri vardı. Ata Kando’nun fotoğrafları; insanlar ve iktidarlar arasındaki potansiyel yıkıcı ilişkiyi ortaya çıkarırken fotoğraflarına iliştirmiş olduğu şiirle, acıyı sözcüklere de yüklüyor.
Ülkemin
çiçeği ezilmiş
ve kederim rahatlamıyor beni,
Bir fırtına köyümü,
evini yıktı.
Sevdiğim Topraklar,
Hoşça kal.
Yazı: Sevil Ateş