Yunanistan’ın bozkırını, yerel halkını gerçekçi bir üslupla yansıtan Constantine Manos, 1960’lı yıllarda oluşturduğu fotoğraflarla bir ülkenin şairi oldu.
Onun oluşturduğu lirik atmosfer Angelopulos’tan süre gelen epik yapıyı da bünyesinde barındırdı.
Benim için dünya, sadece bir imgedir.
Yunanistan göçmeni bir ailenin oğlu olarak Amerika’da yaşayan Manos, Edebiyat bölümünde okurken insanların ve manzaranın yarattığı gizli atmosferden etkilenerek fotoğrafa yöneldi. Amerika’da bulunduğu yıllarda göçmenlere uygulanan baskıları, adaletsizlikleri gören Constantine Manos, kendi ülkesi olan Yunanistan’a gitti ve kendisine yakın dünyayı dağ köylerinde buldu.
Asıl kölelerinin soyundan olan Afrikalı-Amerikalıların yaşadığı Güney Carolina kıyılarında izole edilmiş bir adada okudum. Buradaki halklar geçimlerini istiridye ve yengeçlerle topluyorlardı. Çalışmalarımdan bir kaç gün sonra, yeni kameram ve filmimle bazı ciddi fotoğraflar çekmeye çalışmak için Daufuskie Adası’na gittim. Kafamda Cartier-Bresson’un oluşturduğu fotoğraflar vardı.
Çektiği fotoğraflarla 1960’ların Yunanistan’ını en iyi şekilde yansıtan Manos, yerel halkın yaşamını doğal bir bütünlükle sunarak lirik bir belgesel oluşturur. Onun fotoğrafları modern yaşama dahil olmayan bireylerin hikayesidir. Manzaralar, dağ köyleri ve insanları kadrajına aldığı çalışmalarında epik bir yaşamın gizi mevcuttur.
Her fotoğrafın kendine ait bir hayatı vardır ve her fotoğraf ayrı bir şiirdir.
Fotoğraf sıradanı olağanüstü, gerçek olanı gerçeküstü haline dönüştürebilir.
İyi fotoğraf çekmek kolaydır. Çok iyi fotoğraflar çekmek zor. Harika fotoğraflar çekmek neredeyse imkansızdır.
Yazı: Sevil Ateş