Günümüzde fotoğraf sanatı tartışılmaz derecede önem arz ediyor. Sadece “Bak, yakala, çek!” değil artık bu sanat (ki zaten uzun yıllardır da böyle olmaktan çıkmıştı.)
Ânı görüntülemek dışında, zihinlerde daha da kalıcı hale getirmek adına, fotoğrafta bazı değişiklikler/eklemeler yapılabiliyor. Bu eklemelerden biri de mizahi anlatımıyla düşündüren akım: Lilliput Akımı!
Lilliput Akımı Nedir?
Lilliput Akımı, fotoğrafların üzerine (özellikle sokak fotoğraflarının) dijital illüstrasyon yerleştirilmesi anlamına geliyor. Diğer ülkelerde bu tür çalışmalar yaygın görülse de, Türkiye’de bu uygulamayı başlatan ilk kişi: Hakan Keleş oluyor. Hakan Keleş yaptığı bu çalışmanın tanımını şu sözlerle yapıyor: “Sokak, mekân, yapı, doku ve beden meselelerine ironik ve mizahi bir üst katman üretimi”.
Hakan Keleş Kimdir?
Eskişehir’de yaşayan, 32 yaşındaki mimar ve doktora öğrencisi olan Hakan Keleş, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde de araştırma görevlisi olarak görev yapıyor. Lise döneminden bu yana animasyon, çizgiroman ve illüstrasyon ile ilgileniyor; aynı zamanda çeşitli mizah dergilerinde çizimler yapıyor. Bir mimar olması, çalışmalarında gök kubbeyle yarışan binaların mizahi eleştirisini yapmasının da anlamını artırıyor tabii. Düşüncelerini mizahi anlatımıyla özgürce yansıtabiliyor böylece.
Hakan Keleş, özellikle arada kalmış sokakların üzerine işliyor imgelerini. Bundaki amacının da, kentte böyle farklı nitelikte mekânların da olduğunu farklı bir şekilde belgelemek olduğunu söylüyor. Ayrıca el emeği göz nuru fotoğraflarının turistler tarafından da ilgi gördüğünü duyunca, HT Cumartesi ekibinden kendisiyle sohbet eden Ece Ulusum’a şöyle cevap veriyor: “Ben turist ve turizm kavramlarından çok hoşlanmayan biriyim. Mekânın, yerin ruhunu sömüren bir şey bence. Bu işlerim de çoğunlukla turistik olmayan, arka sokaklara ait kent imgeleri. Ama derdim oralara turist çekmek değil. Kentte böyle farklı nitelikte mekânların da olduğunu farklı bir şekilde belgelemek sadece. Çizimlerin turist çektiğini pek sanmıyorum.”
“Lilliput” İsmi Nereden Geliyor?
Jonathan Swift’in kalem aldığı “Gulliver’in Seyahatleri” kitabında Gulliver’in, tesadüfen Lilliputlar adı verilen, 10-15 cm boyunda insanların kaldığı adaya yolu düşer. Bu ufacık insanlar, boylarının boyuna bakmadan çeşitli entrikalar çevirerek bütün dünyaya egemen olmak isterler. Ünlü fotoğraf sanatçısı da bu bütün dünyaya egemen olmak isteyen “Lilliputlar”dan etkilenerek, başlattığı akıma “Lilliput Akımı” ismini verir. Gerçekten de bu eserlerdeki figürler, büyüklüğüyle ve rahatlıklarıyla her şeye sahipmiş izlenimindedirler. Ayrıca fotoğraflarındaki normal insanlar da tabiri yerindeyse, “devede pire” gibi kalırlar bu dev figürlerin yanında. Lilliput ismini neden tercih ettiğini kısaca şöyle özetliyor: “Bir arkadaşımın yakıştırması. O hikâyede Gulliver’i esir alan cüceler Lilliputlar’dı. Bu çizdiğim karakterlerin değil, serinin adı. Dolayısıyla fotoğraflardaki gerçek insanlar cüce yani Lilliput.”
Lilliputlar Serisi Nasıl Ortaya Çıktı?
Bu soruya Hakan Keleş şöyle yanıt veriyor: “Zaten fotoğraf çekip illüstrasyon yapıyordum. Bunları kesiştirmek hep aklımdaydı, küçük denemelerim de oldu. Ama teknik açıdan mesai isteyen bir iş olduğundan girmemiştim. Önce, kız arkadaşımın önerisiyle Lucas Leviathan’ın işlerini gördüm ve fotoğrafını çektiğim objeler üzerine karikatürümsü şeyler yaptım. Sonra iki bina arasında havada duran dev bir karakter çizdim ve insanlar çok beğendi. Çizmeye devam ettim.” Bunun yanında, “Subwaydoodle” adlı hesaptaki çalışmalardan da ilham aldığını söylüyor. Bu arada sanatçı, Sadi Tekin’in çalışmalarını da severek takip ediyormuş.
Londra’da yaşayan Brezilyalı illüstratör Lucas Leviathan’ın bu işi hobi olarak yaptığını ve kendisinin amacının farklı olduğunu söylüyor, Hakan Keleş. Gezmeyi seven ve ülkesini gezerken gördüğü eksiklikleri fotoğraflamaya çalışan sanatçı, fotoğraflara çizdiği resimleri; kenarda kuytuda kalmış güzellikleri insanların gözlerine iliştirebilmek bir araç olarak kullanıyor.
Eserleri çok konuşuluyor, çokça seviliyor! Hatta insanlar kendi fotoğraflarını gönderip, illüstrasyon uygulamasını bile istiyormuş Hakan Keleş’ten. “Bu kadar ilgi çekeceğini tahmin etmiyordum. İlk Lilliput işlerini yapıp az takipçili hesabımda paylaştığımda herkes çok sevmişti, “Daha çok yap” demişlerdi fakat gazetelere çıkacağım aklıma gelmezdi.”
İlginç ve bakarken “kıssadan hisse” niteliğinde olan fotoğrafları, sosyal medyada da hızla yayılıyor. “Çok farklı illerden arayıp çizim talebinde bulunuyorlar. Ben bu işi ücretli yapmadığımı söyleyince de şaşırıyorlar. Eskişehir’e sırf çizimlerimi görüp merak ettikleri için gelen turistler oldu. Çizimlerim turist çekiyor diyebilirim. Çünkü fotoğrafının çektiğim sokakta yaşayan insanlar bile ‘Burası bizim sokak mı?’ diyebiliyor. Renkli ve eğlenceli fotoğraflar da sanıyorum turistlerin ilgisini çekiyor.”
Çalışmalarında genelde görmeye alışkın olduğumuz tipleri kullanması daha sonradan oluyor. En başlarda mekânın niteliğine odaklanan soyut tipler tercih ediyor. Ancak daha sonra sokakta yürürken dikkatini çeken insanları iliştiriyor çalışmalarına.
Kendisiyle sohbeti sağlayan Ece Ulusum, bu sefer de: “Sokakları neye dayanarak seçtiniz? Önce karakteri mi yoksa sokağı mı seçiyorsunuz?” diye çok güzel bir soru yöneltiyor sanatçımıza. Bunun cevabını ben de çok merak ediyordum doğrusu. “Bilinçli seçimler değil. Bir süre sonra yolda yürürken etrafta dev yaratıklar görür oldum. Kimisi o sırada aklıma geliyor, fotoğrafı çekip yapıyorum. Kimisi de mekânsal etkisini beğendiğim fotoğraflara sonradan yerleştirdiğim tipler oluyor.”
Çok sevilen ünlü fotoğraf sanatçısı, bundan sonraki yaşamında illiput serisine devam edeceğini ve mekân üzerine bir çizgi roman çıkarmak istediğini belirtiyor…