Fotoğrafta Akımlar

Fotoğraf ortaya çıkmadan önce insanların dünyayı, yaşanılan çevreyi ya da gösterilmek istenen nesneyi, resim sanatı ile betimlediğini görüyoruz. İnsanoğlunun yeryüzündeki ilk varlığından itibaren varolan resim sanatı, insanoğlunun yaşamı anlatma yöntemi olarak görülmekteydi.

Yazı: İrem Beşkardeş

Ancak 19. yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkan fotoğraf, resmin yerini aldı ve konuları daha hızlı malzeme ile anlatma imkanı verdi. Doğal olarak ilk ressamlar çoğunlukla fotoğrafa yönelmiş oldular. Çünkü, fotoğraf anlatılmak istenileni resimden daha çabuk ve gerçekçi anlatıyordu. Zaman ilerledikçe fotoğrafın ana amacı aşılmaya, sadece teknolojik bir faktör olduğu kabul edilerek fotoğraf aygıtı ile farklı görmenin yolları aranmaya başlandı.

Çünkü onu kullananlar başta ressamlardı. Bu ressamlar daha sonraki yılların büyük fotoğrafçıları olacaktı. Fotoğraftaki bu farklı görme biçimleri zaman içersinde resim sanatında olduğu gibi akımlara ayrılarak kendini gösterdi. Bu akımlardan bazıları resim sanatının öncülük ettiği akımlar bazıları ise, fotoğrafın kendi teknik ve kimyasal özelliklerinden dolayı ortaya çıkan akımlar oldular.

Empresyonizm

1839’dan itibaren fotoğrafın gelişmesi sonucu gerçeği anlatış biçiminin nasıl en iyi şekilde olacağı hakkında araştırılmaya başlandı. Çünkü fotoğraf o dönemin anlayış biçimine göre sadece gerçeği yansıtıyordu. 1874 yılında bir grup ressamın Paris’te Nadar’ın galerisinde açtıkları bir resim sergisinde Monet’e ait olan bir resmin ismi, “Impression-soleil levant” (Gün doğarken izlenimler) bu akımın ismi oldu. Bu döneme kadar resim sanatında çizgisellik ve gölge ön plandaydı.

Bu dönemde gün ışığının bir objenin, değişik zamanlarda, anlam ve etkisini değiştirdiği gözlemlenmişti. Bu da ressamların çalışma sürelerini sınırlamaktaydı. Bu nedenle etkisi çok kısa süre içinde değişen ışığı yakalamak ve ilk izlenimin devamı için, sanatçılar konuların ayrıntılarıyla değil, bütünüyle uğraşmak zorundaydılar. İzlenimci akımın ortaya çıkmasına en büyük etken Fransız İhtilali’dir. Gerek toplumun içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal durum, gerekse o döneme kadar sanat, kiliseyi ve dini yüceltmek için kilisenin etkisi altında olmasıydı. İhtilalden sonra burjuvalaşan sanat, dinin etkisinden kurtularak zengin kişilerin himayesine geçti.

Bu gelişmeler resim sanatına da teknik ve bakış açısına yenilikler getirdi. Bu gelişmeler sonucunda Neoklasizim ve Romantizm akımları ortaya çıktı. İzlenimcilerin gündeme gelmesi ise fotoğrafın bulunuşu ile ilgilidir. İzlenimci akım uygulanmaya başlamadan önce de ressamlar manzara veya açık havada resim yapıyorlardı. Fakat bu resimler o dönemin içinde bulunduğu akımın özelliklerini içeriyordu. Bu akımın içerisinde olan George Davison, Alexander Keighley, Clarence White, Robert Demachy ve J. Dudley Johnson, akımın önderiydiler.

Romantizm

Romantizm insanla özdeşleşen ve insanoğlunun varoluşundan itibaren varolan bir duygudur ve ilk kullanımı resim sanatında ortaya çıkmıştır. Romantik ve dramatik biçimdeki düşünüş, duygular ve illüzyona dayanır. Anlatım biçimi ve işlenişi konunun kendisi kadar önemlidir.

Bu düşünce, fotoğrafa uygulandığında Henry Cartier-Bresson ve Robert Frank’ın yalın kandid fotoğrafları veya Bill Brandt’ın fotojournalism’e (haber fotoğrafçılığı) tam bir karşı tez oluşturur. Fotoğrafta Romantizm’in köklerinin, 19. yüzyılda profesyonel portre stüdyolarında oluşturulmuş dekorlarla yapılan çekimlerde dayandığı görülür.

Desenli fon perdeleri konuyu destekleyici aksesuarlar ve süslemeler zamanın zevkini yansıtmaktadır. Aynı zamanda izlenimci biçimle yumuşak görüntü elde etme teknikleri ve baskıda müdahale, romantik etkiler için idealdir. Romantizm’de biçimsel gelişmeler, 1920–1930 yılları arasında portre fotoğrafçılığının en etkin olduğu yıllar olarak fotoğraf tarihine geçti.

Fotoğrafta Akımlar 27

Bu başarıda moda dergilerinin de payı oldu. Fotoğrafçılar kendilerini büyük bir izleyici kitlesiyle beraber şıklık, zerafet ve cazibeyi göstermeleri gereken alanda oluşturulan korkutucu bir rekabetin ortasında buldular. Baron De Meyer gibi ilk moda fotoğrafçıları, Pictorializm ile tiyatral yaklaşımı başarılı bir şekilde birleştirdiler. De Meyer yeni ortaya çıkan sesli filmin ışıklandırma yöntemlerinden etkilendi. 1930’u takip eden yıllar içerisinde, Avrupa’daki “Yeni Objektiflik” hareketi ve Amerika’daki yalın fotoğraf biçimleri Romantizm’e karşı tepki oluşturdu.

Fotoğrafta Akımlar 28

1950’lerde Romantizm’in gerçeklik üzerinde hala etkisi sürüyordu.1960’ların başında ışıklı yere göre pozlandırılmış (Low-key) portreler çekildi. Aynı dönemde endüstri tanıtımında kullanılan ve sözü edilen dramatik biçimin yansıtıldığı ticari fotoğrafın kullanımı da epey artmıştı. 1970’lerde ise, 1930’ların havasına nostaljik dönüş moda oldu ve aynı sebeple Pictorializm’in müdahaleci tekniklerine ilgi tekrar canlandı. Romantizm tekniklerini kullanan birkaç günümüz fotoğrafçısının dışında, şimdiye kadar dekoratif kurgu bir kompozisyon ve incelikli bir biçimde hazırlanmış romantik akımın projeleri geniş çaplı bir kabul sağlayamamıştır. Bu türün en iyi örnekleri 1930’lu yıllarda yayınlanan Vogue, Harper’s Bazaar ve Vanity Fair’de görülmektedir.

Dadaizm

1915–1922 yılları arasında etkinlik göstermiş bir akımdır. I. Dünya Savaşı süresince Paris, Newyork, Zürih ve daha sonraları da Almanya’da etkinliğini göstermiştir. Bu sanat akımı, savaş psikolojisinin gerek halk gerekse sanatçılar üzerinde yaptığı yıkıcı etkinin en güzel örneğidir. İsviçre, I. Dünya savaşı sırasında tarafsız kaldığı için bütün siyasi mülteciler, yazarlar ve sanatçılar İsviçre’ye sığındılar.

Toplanan sanatçılar 1916 yılında Zürih’te, heykeltıraş ve ressam olan Hans Aro’ın önderliğinde “Voltaire” adında bir kabere açtılar. Aslında burası ismi ve işlevselliği ile bağdaşmayan; tiyatro, sergi salonu ve sanat kulübüydü. Burada gerek savaş sırasındaki bunalımlarını gerekse ürettikleri işlerini alaya almak için bu ismi kullandılar. Bunların arasındaki Romanyalı şair Trsitan Tzara 8 Şubat günü bu etkinliklere bir isim bulmak için Larousse sözlüğünden, “Dada” kelimesini buldu. Bu kelime, çocuk dilimde at anlamına gelir ve Türkçesi de “deh deh” tir.

Aynı sözlüğün, daha sonraki baskılarında ise ikinci bir kelime dikkati çekmektedir. “Dadaisme”. Bu da şöyle açıklanır. “Edebiyat ve Sanat”. İlk Dada hareketi Fransız ressam Marchel Duchamp tarafından başlatıldı. Çünkü Marchel Duchamp, o dönemlerde Kübizm’den bıkıp, resmin yetersizliğine inanmaya başladı. Bu inanca kapılmasının nedeni de, sanatçılara her yeni görüş, her yeni okul, birtakım ilkeler ve kurallara uyma zorunluluğu getiriyordu.

Bu nedenle resme karşı bir davranışla, o ana kadar resimde kullanılan malzemeleri kullanmayarak, günlük yaşantımızda kullanılan malzemeleri (örneğin: cam parçaları, kumaş, gazeteler, ip vb.) kullanarak montaj sanatını geliştirmişti.

Marchel Duchamp 1915’te, Newyork’a yerleşti. Sanat kavramlarını protesto eden bir hareket başlattı. “291″ isimli dergi bu hareketin merkezi oldu. Bu hareket 1916’da Zürih’te başlayacak olan Dada akımının aynısıdır. Duchamp, bir yıl sonra Barcelona’ya gelerek “291″ adlı derginin devamı olan “391″ isimli dergiyi çıkartmaya başladı. Tekrar Newyork’a dönerek, bir süre orda yaşadıktan sonra, 1918 yılında İsviçre’ye gelerek oradaki Dadaistler’le beraber çalışmaya başladı, 1917 yılında Dada Galerisi’nde ilk Dadaist sergi açıldı. Bu sergide, birbirleriyle hiç ortak yönü olmayan yapıtlar sergilendi. Bu sergiye katılan sanatçılar arasında en ünlüleri Hans Arp, Giorgio de Chirico, Max Kokoshka, Marc Modigliani ve Picasso’dur.

Sürrealizm

Bilinçaltında yer alan Sürrealist görüntülerin, hayallere ve fantezilere dayanıp, maksimum gerçeklik ve ayrıntı ile ifadelendirilmeye çalışılmasıdır. Bu ifadelendirme biçimi fotoğrafı en uygun medya haline getirir. Ayrıntıyı kaydedebilme yeteneği ile sağlanan inandırıcılıkla doğruluk sanısı yaratılıp fanteziler gerçekmiş gibi algılanır. Gerçek ve fanteziyi birleştiren, bu yolla kusursuz gerçeklik içinde yayılmış bir biçimde Sürrealist nesneler bulunur.

Sürrealizm’de her şey mümkündür. Sürrealist fotoğraflar, Sürrealist şiir ve oyunlarda olduğu gibi imkansızı gerçek yapar. Gökyüzünde çatlaklar olabilirken, tek başına duran bir pencere camına, olması gerektiği yerdeki görüntü yerleştirilebilir. Bu görüntüler, akılcı olmayabildiği gibi, itici bile olabilirler. Günümüzde reklamcılık alanında oldukça fazla miktarda kullanılan böylesi görüntülerin kimi zaman çok açık bir şekilde ne demek istediği görülebildiği gibi, bazen de semboliktirler ve sosyopolitik olaylar için kullanırlar.

Sürrealizm, aslında Dadaizm’den doğdu. Raoul Hausmann yeni kompozit formlar elde etmek için montajın yaratıcı olanaklarını Dadaizm’de farketti. Hausmann montajlar kaba ve geometrik formlardan fazlaca faydalanırken, diğerleri Magritte ve Dali’nin resimlerinde olduğu gibi gerçekçi ifadeyi zorladılar. Sürrealist fotoğrafçılar, slaytları üst üste baskı yapmak, süper pozeler, ön arka projeksiyonlar gibi birçok yeni tekniği kullanarak, birden çok görüntüyü çok doğal bir biçimde birleştirdiler.

Ayrıca pistole veya diğer boyama teknikleri ile görüntüleri renklendirdiler. Boyama dışında Sürrealizm’e hizmet eden başka bir yaklaşım ise, yalın fotoğraf tekniklerinden yararlanıp günlük hayatın içinden Sürrealist görüntüler yakalayıp soyutlamaktır. Figürleri veya cansız nesneleri çevre içinde yerleştirmek, anlık bir yüz ifadesinden yararlanmak Sürrealizm’e konu olabilir.

High - Art

Fotoğrafta Akımlar 29

High-Art fotoğrafçılık akımı, fotoğrafın günün geçerli diğer sanatları ile aynı statüye sahip olmasını isteyen bir grup İngiliz fotoğrafçı tarafından kuruldu. Fotoğrafın sanat olarak tanımlanmasını ve galerilerde resim gibi sergilenmesini istediler. Bu düşünce, en çok taraftarını, resim sanatının halkın ilgisini daha çok çektiği aynı anda fotoğrafın da ilk yıllarını yaşadığı 1850–1870 yılları arasında topladı.

Fotoğrafçılığın sanat mı, yoksa bilim mi olduğuna dair ateşli tartışmalar süredursun, onun hala basit bir kayıt aracından başka bir şey olmadığı düşünülüyordu. Başlangıçta konu ve nitelik bakımından olabildiğince resme benzeyen fotoğraflar başarı kazandılar. Özel efektler sıkça kullanıldı ve genellikle gündelik konular işlendi. Yeni malzemeler (elde taşınabilir kameralar, roll filmler vs.) geliştirilip, yeni yetişen amatörler bu teknik malzeme yardımıyla eski düşünce biçimlerini zorlayınca, High-Art geçerliliğini yitirdi. Yeni amatörlerin işleri doğal olmaktan uzak ve anlatımları yetersizdi. Sonuç olarak, High-Art, Pictorialist hareketin içinde gelişti.

Bu dönemin ressamları fotoğrafta elde edilebilen ayrıntıdan etkilenir. Ophella (1852) John Millais’ın Hamlet’ten bir sahneyi yorumlayışında, ayrıntıya verdiği önem, parlak renkler, kalın konturlar görülmektedir. Bunlar High-Art fotoğrafçılarından etkilenen Rafael öncesi ressamların tipik özellikleriyken, fotoğrafçılar da resimlerin içeriğinden etkilendiler.

Robinson’un kompozit fotoğrafı “The Lady of Shalott” ile Millais’in “Ophelia” karşılaştırıldığında, “Ophelia”nın 9 sene önce yapıldığını görürüz. Cameronda Shakespeare’den sahneler seçmiştir (Kral Lear ve kızları). Resimden semboller de ödünç alındı. Örneğin, ölümü tasvir eden akşamüstü ışığına Robinson’un birçok fotoğrafında rastlanır. Görüntüde keder duygusunu yakalamak üzere hem Raphael öncesi resimde hem de High-Art fotoğrafçılık akımı içerisinde çocuk figürü kullanılmıştır.

Belgesel

Belgesel fotoğraf, yaşamın kendisini fotoğrafa aktaran bir akım olarak ortaya çıktı. Belgesel fotoğrafı kısaca tanımladığımızda, düne bugüne, bugün ise geleceğe taşıyan bir belgedir diyebiliriz. Fakat diğer bir deyişle de belgesel fotoğraf, zaman biriminin en iyi, en kesin ve net yargılandığı anın fotoğraf makinesi ile elde edilen sonuçlarıdır. Bu sonucu elde eden fotoğrafçının kullandığı dil ise evrensel bir dildir. Bu uluslar ve kültürler arasındaki en önemli iletişim ve herkes tarafından kolayca anlaşılan ortak bir dildir.

Her bir fotoğraf karesi fotoğraf sanatçısına sorumluluklar yüklemektedir. Bu yüzden de fotoğrafçı kişilerin kültürlerini, felsefelerini hatta yaşam biçimlerini ve aynı zamanda fotoğrafın teknolojisini bilip onu fotoğrafları üzerinde kullandığı zaman, başarılı sonuçlar elde edebilmektedir.

Fotoğrafın ilk zamanlarında fotoğrafçı zaman dilimini yakalamaya çalışıyordu. Çünkü başlangıçta herkes fotoğrafı yapmış gezileri tekrar anımsamak yani kendince önemli olan zamanın bir anını yakalamak için kullanıyordu. Giderek fotoğraf makinesi nesneleri ve insanları kopya eden bir araç olmaktan kurtuldu. Teknik güçlükler aşılarak ışığa duyarlı malzemelerin gelişmesi ile fotoğraf özgür bir ortama kavuştu.

Fotoğrafta Akımlar 30

Diğer taraftan baktığımızda ise kompozisyon, ışığın kullanımı ve en önemlisi insan ilişkilerini anlatma gibi kaygılar ön plana çıktı. Böylece fotoğraf kişiliğini bularak branşlaşmaya başladı. Bütün bunların yanı sıra bu değişikliklerin, kültür boyutlu yenilikçilerin yozlaştığını da görebiliyoruz. Belgesel fotoğrafı etkili kılan ise, fotoğrafı pozlandıran kişinin konuya bakış açısı,kompozisyonu ve yorumudur. Belgesel fotoğraf, gerçeğin bir yansıması olduğuna göre her bir fotoğraf karesinin gerçekçi olabilmesi, içinde insan gözünün perspektiften farklı olan optik perspektife bağlı olmasıdır.

Fotoğrafta Akımlar 31

İnsan gözü geniş bir alanı ve çeşitli yönlerden gelen çok sayıda görüntüyü aynı anda görebilen bir yapıya sahiptir. Halbuki objektif ile elde edilen optik görüntü, bundan çok farklıdır. Objektifin odak uzaklığı değiştikçe perspektif de değişir. Fotoğrafı pozlandıran kişinin gözü, fotoğraf makinesinin gözüne dönüştüğü an, bu iki bakış biçimi arasındaki farkı önceden düşünebilecektir. Özet olarak da, H. Cartier-Bresson’un dediği gibi, “Fotoğrafı pozlandırmak, kişinin beynini, yüreğini ve gözünü objektif eksenine dizebilmesidir.”



Belgesel fotoğrafın tarihi gelişiminde iki fotoğrafçının adının ön plana çıktığını görmekteyiz. 1842, David Octavius Hill ve Robert Adamson, 470 adet İskoç din adamının fotoğraflarının çekimi ve bağımsız İskoç kilisesinin kuruluşunun belgelenmesinin belgesel fotoğrafın başlangıcı olduğu bilinmektedir. Daha çok Hill’in pozlandırdığı fotoğraflarda o dönem için pek geçerli olmayan sadelik hakimdi. Her iki fotoğrafçıda çalışmalarına Calotype yönteminden faydalandılar. Yine aynı yıllarda, Baston’da Albert Southworth ve Josian J. Hawes, beraberce çalışan ve o dönemin tanınmış kişilerin habersiz olarak fotoğraflarını çeken ilk fotoğrafçılar arasında sayılırlar. Bu sanatçılar ise fotoğraflarına Daguerreotype yöntemini uygulamışlardır.

Sembolizm

Fotoğrafta Akımlar 32

1885 yılında edebiyattan gerçekliği Empresyonizm’e olarak Sembolizm akımı gündeme gelmiştir. Bu akıma göre sanatçılar, doğadan ve yaşamdan alınmış sembollerle düşüncelerini, görüşlerini dışarıya vurmuşlardır.

Fotoğraf bize, çağrışım yaptıracak şekilde semboller içerebilir veya kendisi de bir sembol olabilir. Örneğin beyaz saflığı, televizyon, koltuk tüketici kitlesini düşündürebilir. Bunlar reklam dünyasında oldukça yoğun olarak kullanılmaktadır. Semboller, dışavurumcu fotoğrafçılar kadar, insanı fotoğraflayan belgeselciler tarafından da kullanılır. Robert Frank’ın yalnız kişileri, bayrakları ve otomobilleri. Bill Brandt’ın İngiliz orta sınıfına ait ayrıntıları birer semboldür. Dorothea Lange’nin fotoğraflarının kendileri birer sembol haline gelmişlerdir.

Bu akımın kökleri, Alfred Stieglitz’in çalışma yaşamının son 15 yılı içinde (1922–1937) çektiği fotoğraflarla dayanır. Fotoğraf gazete ve dergilerde kullanılmaya başlandığında, reklam ve illüstrasyonlar da resimsel yaklaşım artık çok çekici gelmemeye başladı. Stieglitz bu dönemde bir tartışma üzerine duygu ve görüntünün aynı değeri taşıyabileceğini gösteren “equivalents” (eşdeğer) olarak adlandırdığı seri bulut fotoğrafları çekmeye başladı.

Bunlar duygu ağırlıklı, üst anlama sahip görüntülerdir. Aynı yaklaşım Minor White, Aaron Siskind ve Henry Callahan’ın kendi bireysel biçimlerini sürdürebilmelerini sağladı. Analitik ve tasarımcı bu ifadeyi benimseyen fotoğrafçılar arasında güçlü takipçileri vardı. Ralph Eugene Meatyard ve Wynn Bullock siyah-beyaz çalışan, ton değerlerini sembolik, mistik değerler için kullanan sembolist fotoğrafçılardır.

Bununla birlikte sembolizm ile birlikte Metafor ve Mistisizm kavramları, geçen yüzyılın sonunda fotoğraf gruplarının dikkati çeken görme biçimleriydi. Özellikle Florence White ve Fred Holland Day çalışmalarının bir bölümünde, kendilerinin işareti olarak dünyayı tasvir etmek için kullandılar. Sembolizm kavramı, Amerikalı ve İngilizler’den oluşan küçük bir grup fotoğrafçı arasında 1960-1970’lerde bir “kült” haline geldi. White “Aperture” dergisini 1952’de kurdu. 1976’da ölene kadar da başında kaldı. Bu dergi, modern estetik fotoğrafın, özellikle ileri röprodüksiyon teknikleri kullanıldığı Metaformik ve Sembolik çalışmaların vitrini haline geldi. Bu yayında, Paul Caponigro, Frederick Sommer, Walter Chappell ve diğer birçok fotoğrafçı tanıtıldı.

Strüktürizm ve Soyutlama

Bazı fotoğrafçılar için tasarım, şekil ve yapı konudan önemlidir. Önceden tasarım yaparak çok değişik görüntüler elde edilir. Kübizm ve benzeri akımlarda, bu şekil ve desenin görüntülenebilmesi açısından yeni olasılıkların önü açılmıştır. 1920’lerde ressamlar ve fotoğrafçılar görsel deney yapmak fikrinden yola çıktılar. Fotogramlar, optik bozmalar, solarizasyon ve diğer müdahale teknikleri geleneksel görüntünün değiştirilmesinde etkili oldu. Müdahale, fotoğrafı resme benzetip, konuyu sadeleştirip basitleştirerek soyutladılar. Kullandığı teknikler yalın fotoğraf teknikleridir. Soft ve cepheden ışıklandırma ile çekilir.

Amaç benzetmek değil soyut veya yarı soyut fotoğraflar üretmeye yarayan yeni bir kaynaktı. Yapılan ilk soyut fotoğraf olan Alvin Langdon Coburn’un Vortograflar’ında olduğu gibi bu çalışmalar Dinamizm’i içine alır. 1920’li yıllarda bütün dünyada kabulünden çok önce Almanya’da bunların yaratıcılığa faydası olan yöntemler olduğu öğretiliyordu.

Fotoğraf makinelerini daha önce dikkat edilmeyen pek çok doku ve konunun ortaya çıkarılması için kullandılar. Alışılmadık açılar kullanmaktan yakın çekimlere, yansımalardan gölgelere kadar her şey bu yeni bakışın içinde yer aldı. Bugün, fotoğrafın şekil ve deseni yorumlayışı ve ifade edebilme yeteneği bütün dünyada kabul edilmiştir. Görüntüler basitleştirilebilmekte, sert ve yalın çizgiler, soyut renk bantları, objelerin ayrıntıları fotoğrafta yer alabilmekte, bu anlatım biçimi önemli konuların da aktarılmasında kullanılabilmektedir.

Fotoğrafta Akımlar 33

Bu akımın öncü sanatçılarının başında Man Mahr gelir. Şilili Mahr, fotoğrafla Budapeşte’de tanıştı. Çalışmaları fotoğraf, resim ve boyanın karışımıdır. Basit cansız objeleri alır ve onları garip tanınmayacak bir biçime sokar. Fotoğrafları, fotoğrafın fotoğrafıdır ve bir öncekinin çerçevesi görülür. Sonuçtaki görüntü 2 boyutludur. Kimi zaman 3 boyutlu nesneyi baskı üzerinde kullanarak, 2–3 boyutun karıştığı fotoğraflar elde eder. Mahr’ı işlerinin çoğu siyah-beyazdır. Bazıları boyanmıştır ve gumbikromat tekniği ile basılmıştır. Anında görüntü veren malzemeleri de (polaroid) kullanır. Bazen önünü bazen arkasını boyar. Tüm bu teknikler fotoğrafın bildiğimiz gerçekçiliğini yok etmekte ve oldukça uç noktalarda soyut görüntüler elde etmektedir.

Kübizm

Fotoğrafta Akımlar 34

Kübizm temelde resim sanatında var olan bir akımdır. Kübizm Pablo Picasso’nun Paris’e gelip Ravignon sokağında 13 no’lu daireye taşınması ile başlar. Bu daire rüzgarlı havalarda beşik gibi sallanan Seine (Sen) nehri üzerinde çamaşır toplayan ve temizleyen teknelere benzediği için “tekne-gemi” ismi ile tanınmıştır. Bu dairede pek çok ressamın ve 1912 yılına kadar da Picasso ve Max Jacob’un oturduğu bilinir.

Aynı zamanda tekne-gemi, o devrin hemen hemen bütün sanatçıların toplantı yeri olarak da kullanılmıştır. Kübizm’in gelişmesinde üç dönem görülür. Bunlar; cezanne, analiz ve bileşim dönemleridir. Cezanne dönemi, 1907 ve 1909 yılları arasına rastlar. O dönemde zenci heykellerinin keşfedilmiş olması, Seurat’ın eski ve yeni eserlerinden hazırlanan 1905 sergisi ve Cezanne’nin 1907 sonbahar sergisi ile yeni bir resim anlayışının doğması için gerekli ortam hazırlanmış olur.

Fotoğrafçılar da bu akımdan etkilendiler. Fotoğrafçı yönüyle bakıldığında Fütüristler’in ortak yanları; düşünce biçimleri ile değişmekte olan gerçek dünyayı konu olarak almaları ve yapıtlarında, izlenimcilerin de katılımını amaçlamalarıydı. Kübistler rahatça gözleyip çalışabilecek konuları seçerken, Fütüristler ise hareketli konuları seçerek, onun hareketinden yararlanıyorlardı. Aynı zamanda kübist akımda şekil ve desenin görüntülenebilmesi açısından da önü açılmıştı. David Hockney’in amatörler için kullanılan otomatik baskılardan oluşan “Bob Holman Christopher Isherwood ile konuşurken” isimli kolajında kübist etki görülmektedir.

Dinamizm

Endüstrileşme ile birlikte insan hayatında başlayan hareketlilik ve dinamizm, kendini sanatta göstermekteydi. Ancak, bunu gösterecek teknikler çok sınırlıydı. Sinema gibi bir görsel anlatım dili henüz bulunmamıştı. İşte Dinamizm böyle bir ortamda hayat buldu. Fotoğraf da bu anlatım biçimi için en uygun araçtı. Dinamizm, kısaca hareket veya güçlülük kavramları ile tanımlanabilir. Çoğunlukla yalın bir gözle görülebilecek özel bir an değildir.

Ancak hareket eden bir cismi pozlandırırken, obtüratörün açık kaldığı süre içinde, konunun yer değiştirmesi anında, onun film ya da sensör üzerindeki hareketinin hızına bağlı olarak netsiz bir iz bırakmasıdır. Örneğin gece araba farlarının film üzerinde bıraktığı çizgi halindeki izler… Gözün takip edebildiğinden daha hızlı hareket eden, fakat pozlandırma sırasında dondurulabilen görüntülerde dinamizm vardır.

İnsan doğumundan itibaren devamlı hareket halindedir. Kendisi dursa bile, çevresine bakarken gözleri hareket eder. Bu yüzden de durağan, donmuş görüntülerin hiçbir zaman “doğal” sayılmadıklarını savunur. Hareketi saptama açısından fotoğraf diğer sanat dalları ile karşılaştırıldığında zaman içindeki değişim hareketi anlatım açısından, en uygun yöntemleri içermektedir.

Sinemanın bulunmadığı dönemde Edward Muybridge’in fotoğrafları, bilinçli olarak, gözlemlenen hareketleri pozlandırmayı amaçlayan ilk görüntülerdir. Örneğin, Edward Muybridge’in “Dörtnala giden atı” bunu en güzel örneklerindendir. Bu tür fotoğrafları ile Muybridge sinemanın da ilk adımlarını atmış oldu. Bir yerde sinemanın fikrinin ortaya çıkmasını sağladı. Muybridge, insanın hareketlerin değişik açılardan, kesitler alarak pozlandırması o dönemi ressamları ve bilim adamları için pek çok açıdan kaynak oluşturmuştur.

Fotoğrafta Akımlar 35

Yine 1860’larda fotoğrafın bilim ve tıp alanında kullanılırken fizyolojik alanlarda da kullanıldığını gözlemliyoruz. Örneğin yürüyen bir kişinin fotoğraflarla saptanan anları, doktorlara, protez takma ve aynı zamanda bacak tasarlayanlara da faydalı bilgiler verildiği saptanmıştır. Yine bu dönemin fotoğrafçılarından olan Etienne Julius Marey’in fotoğraflarında ise hareketin, tek kare içinde başlayıp bittiğini gözlemliyoruz. Odönemlerde sanat ve bilim arasında bugünkü gibi ayrım yoktu.

Fakat, gerek bilimde gerekse sanatta fotoğraf teknolojisinin etkisi görülüyordu. Esas mesleği doktorluk olan Marey, tıbbi araştırmalarında kaydetmedeki kesinliği, kalıcılığı ve görüntünün saptanmasındaki kolaylığı nedeni ile fotoğrafı bilimsel deneylerinde kullanıyordu. Fakat Marey’in bu tür çalışmaları fotoğrafın bilim olarak yerleşmesine de neden olmuştur. O dönemde fotoğrafın hangi araçla kullanılmasından daha önemlisi, fotografik tarihinin yazılması ve geleneklerinin oluşturulmasıdır.

Fütürizm

Fotoğrafta Akımlar 36

Hızın simgesinin de sanatta kullanılabileceği fikri ile, ortaya çıkan bu akım, fotoğraf dili ile büyük ivme kaydederek adeta onunla özdeşleşmiştir. Bugün bile birçok fotoğraf sanatçısı tarafından kullanılmakta olan Fütürizm’in kökeni, Dinamizm’e dayanır. 1910 yıllarında fütürist ressamlar yayınladıkları bildirilerinde, önceki akımları hareketsiz ve tatsız bulduklarını açıklamışlardır. O dönemde, fütüristlerin çalışmalarında, enerji ve Fütürizmin temeli mekanizasyon ve hızla ilgilidir. Heyecan ön plandadır. Bu etkiye ulaşmak amacıyla hareketli konular seçmişler ve renkleri de, heyecan-hız doğrultusunda kullanmışlardır.

Bilim, insanın dış dünyayı algılama doğruluğunu araştırırken, bu sanat akımı da fotoğraf optiğinden ve uygulamasından yararlanarak araştırmalar yapmıştır. Örneğin, uzun pozlandırmalar sonucu koşan canlılar, hareket eden bulutlar, ağaç gibi bir bölümü durağan diğer bölümü hareket eden konular, kısmen netsiz veya uzamış gibi görünürler. Bunlar, fütürist fotoğraf akımının konuları olmuştur. Fütüristlerin savunmalarını kanıtlayıcı diğer bir örnek ise, yapıtlarının adları bile onların harekete tutkuyla bağlandıkları göstermektedir. “Balkonda Koşan Kız”, “Hareket Halindeki Köpeğin Tasması”, “Bisikletçinin Dinamizmi”, “Rüzgar” gibi.

Pictorializm

Adından anlaşılacağı üzere tamamen resimsel etkili fotoğrafların egemen olduğu bir fotoğraf akımıdır. Bu akımı benimseyen fotoğrafçıların çoğu resimden gelmedir. 1880 yılında gelişmeye başlayıp 1920 ve 1930 yıllarının başında son bulan Pictorialist akım, 19. yüzyılın son on yılında High-Art’cılar tarafından dışlandılar. Çünkü Pictorialistler’in benimsediği prensipler görüntüde; estetik, içerikten ön planda olup resmi oluşturan ögelerin, renk ve çizgilerin uyumu ve dengesi, gerçeklerden daha önemliydi.

Estetik etki için görüntüdeki bazı ayrıntılar kaldırılırken, renkler ile de oynanabilirdi. Aynı zamanda katı geleneksel kuralları kullanmayıp, kendi kişilikleri ve özel yetenekleri ile de fotoğraflarına katkıda bulundular. Pictorialistler, fotoğrafın da kendi kurallarının ve aynı zamanda güzel sanatların da bir dalı olduğunu kanıtlamaya çalıştılar. Pictorializm, Empresyonizm ve Naturalizm gibi disiplinleri içeren kapsamlı bir akım olarak kendini kanıtladı.

Fotoğrafta Akımlar 37

1890 ve 1900 yılları arasında Pictorialist fotoğrafçılar Avrupa ve Amerika’da kişisel sergilerini açtılar. 1892’de İngiltere’de “The Linked Ring Brotherhood” kuruldu. 1893’den 1909 yılına kadar çağrılı fotoğraf sergilerini devam ettirdiler. 1902 tarihinde Alfred Stieglitz New York’ta bunlara karşı olan bir fotoğraf grubu kurdu.

Stieglitz’in kurduğu fotoğraf grubunun sergi salonu ve yayın organı da vardı, Pictorializm, içe dönük geleneksel olmasına karşın birçok ülkede uygulanmaya devam edilmiştir. Bu akım fotoğrafın gelişmesine çok büyük katkıda bulunmuştu. Pictorialistler, High-Art akımın başıboş bir yaklaşım olduğunu, fotoğraf makinelerinin estetiğin daha bağımsız bir sanat olarak oluşmasının gerekliliğine inanıyorlardı.

Pop-Art

Popülist kültür 1960’lı yılların başından başlamak üzere bir yaşam biçimi olarak ortaya çıktı. Dünyadaki ekonomik gelişmelerinin bir ürünü olarak ortaya çıkan bu yaşam biçimi sanatı de etkiledi. Fotoğraf sanatı da bu farklı görme biçimini hemen benimsedi. Bu dönemde reklam fotoğrafları, gece kulüplerinde çalınan müzik, değişik giyim tarzları ve televizyon reklamları hepsi Pop’u vurguluyordu.

Newsweek yazarlarından Peter Benchley bir yazısında şöyle yazıyordu: Hayal ürünü olan, isyankar anılarla dolu her şey Pop’dur. Pop-Art, Popular Art’ın kısa yazılış biçimidir. Aynı yıllarda biri İngiltere’de diğeri Amerika’da farklı görüş olarak çıkan Pop-Art, her iki ülkedeki sanatçıların yaklaşımları arasında çoğu kez karşıt özellikler göstermiştir. İngiltere’deki Pop-Art akımının Richard Hamilton’un “Justin what is it that makes today’s homes so different, so appealing?” (Bu günün iç mekanlarını bu kadar farklı, bu kadar sempatik kılan nedir?) adlı kolajı ile ortaya çıktığı söylenir.

Halbuki New York’ta, “Claes Oldenburg’un Sokağı” isimli yapıtından esinlenildiği vurgulanır. Bu yapıtında insan, araba ve çeşitli eşyalardan oluşan bir çerçeve görülür. Ekonomik ve politik açıdan baktığımızda ise, Amerika’da Pop-Art sanatının ortaya çıkmasının nedeni, I. Dünya savaşı sırasında sivil sanayi alanını, savaş sanayi alanı olarak değiştirmesi sonucu, zenginleşmesidir.

II. Dünya savaşında ortaya çıkması ile daha da zenginleşerek ulusal gelirini arttırmıştır. Bu dönemde endüstri ürünleri ve tasarımları, günlük kullanıma yönelik tüketilen eşyalardı. Amerika’daki bu gelişme sadece endüstrileşmeye değil, kültür, düşünce ve sanat alanında da yansıdı. Amerikan toplumun sanatına da taşınan tüketici karakteri, sosyo-ekonomik koşullar içinde Amerikan sanatı olarak bilinen Pop-Art akımının doğmasına neden olmuştur.

“Yeni Dadaizm”, “Yeni Nesnellik”, “Yeni Gerçekçilik” diye de tanımlanan Pop-Art deyiminin benimsenmesi ise, toplumun iletişim araçları olan reklamlar, tabelalar, gazete, radyo ve televizyona olan ilgisidir. Pop-Art sanatçılarının amacı, tüketim ürünlerini sanatsal bir tavırla tekrar tüketime sunmaktır. Pop-Art’ın kolayca benimsenmesinin nedeni, izleyicinin sanat ürünlerini yaşantısının bir parçası olarak görmesidir. Diğer bir açıdan bakıldığında ise, Pop-Art akımında fotoğrafın hem ideolojik hem de Teknik olanaklarından yararlanılmıştır.

Bu nedenle de Pop-Art’ı fotoğraf sanatından bağımsız olarak tutmak mümkün değildir. Çünkü resmin ve fotoğrafın geçmişine baktığımızda, sürekli birbirleriyle etkileşim içindedirler. Örneğin, bu dönemde Richard Hamilton, David Hockney fotoğrafı kullanmışlardır. Bu sanatçılar, belirli bir anı veya özgün bir kare yakalama yerine belli bir düşünceyi, yeni imgeleri kullanarak kendilerine özgü bir sonuç elde etmeyi amaçlamışlardır.

Fotoğrafta Akımlar 38

Naturalizm

Bu akımın en önde gelen ismi, P.H. Emerson’dur. Bir İngiliz fizikçisi ve naturalisti olan Emerson, pictorialistlerle ilgili kendi düşüncelerini anlattı. Ona göre doğa, sahtelikten uzak gerçek görüntülerle görüldüğü gibi gösterilmekteydi. Ressamların uyguladıkları metodları takip etmeyi gereksiz görüyordu. Çünkü onlar eklemeler ya da çıkarmalar yapıyorlardı. Sadece buzlu camdan görülen görüntü içinde sanat kurallarına uygun kompozisyonlar yapılmalıydı. Fotoğrafçı hızlı bir şekilde çalışmalı ve anlık düşüncelere yer vermeliydi. Olanı görebilmek için çoklu baskı ve diğer müdahale tekniklerinden kaçınılmalıydı.

Emerson, başarılı bir araştırmacı, fotoğrafçı, güçlü bir öğretmen ve yazardır. Ona göre, görüntünün tümünde netlik sağlamak yerine, sadece bir bölümünü net alarak, istenen etkiler sağlanabilir. 1891’de şaşırtıcı bir şekilde Emerson fotoğrafın sanat değil bilim olduğu görüşünü inkar etti. Zaten bu görüş halk üzerinde etkili olmaya başladı. Naturalizm, pictorial fotoğrafçılığa yeni ve taze bir yaklaşım olarak düşünülebilir. High-Art ve Pictorial tekniklerin ötesinde yoruma açıktı. Emerson’un fotoğrafa etkisi çok ileriye kadar uzanır. Bu etki Frederic Evans ve Alfred Stielitz, Paul Strand ve daha sonra Andre Kertezs ve Henry Cartier Bresson üzerinde izlenebilir.

Kaynak: Özer Kanburoğlu / A’dan Z’ye Fotoğraf

Exit mobile version