Amerika’da işçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Leonard Freed, yaşadığı sosyal çevrenin etkisiyle yoksul, ayrımcılığa maruz kalmış insanların hayatlarına odaklandı.
Yazı: Sevil Ateş
1961’de Berlin Duvarı’nın inşası yapılırken sınırın güvenliği için duran Afrika kökenli Amerikan askerinin fotoğrafını çekti. Bu fotoğraf Freed’i çok etkiledi ve New York’un gettolarında yaşayan Afro-Amerikan mahallerine yöneldi. Bu halkların katlanmak zorunda oldukları eşitsizlikleri yansıtarak, dönemi içerisinde farkındalık oluşturmayı başardı.
“En başından beri, evde, işte ve sokaklarda günlük yaşamlarını sürdüren sıradan insanların fotoğrafçısıydı. Sosyal hiyerarşilere karşı keskin bir gözü vardı ve kısmen işçi sınıfı kökenleri nedeniyle; yabancılarla ve ezilenlerle büyük bir dayanışma hissetti.”
Cornell Capa
Dünyada yaşanan adaletsizliklere odaklanan Freed’in bir başka tutkusu da İsrail’e gitmekti. Yahudi bir ailenin çocuğu olan sanatçı, yaşanan savaşlar sonrasında kendisini köklerinden koparılmış hissediyordu. Nitekim bunda devam eden soğuk savaşın da etkisi vardı. 1958’de Amsterdam’a taşındı ve oradaki Yahudi topluluklarını fotoğrafladı. Daha sonra Kudüs’e giden sanatçı sadece Yahudileri değil, Gazze’de mülteci kamplarını, Arap halkını ve farklı etnik grupları kadrajına aldı.
“Fotoğrafçılık hayat gibidir. Tüm bunlar ne anlama geliyor bilmiyorum ama bir fikir, bir his elde edebilirsiniz. Sokakta yürürken, parkta yürürken, hayat boyunca yürürken izlenim edinebilirim. Sonuçta fotoğrafçılık kim olduğunuzla ilgilidir. Sizinle ilgili gerçeğin arayışıdır ve bu arayış alışkanlık haline gelir.”
Leonard Freed’in fotoğrafları travma geçirmiş, belirli bir mücadele vermek zorunda bırakılmış halkların yansımalarıdır. Sanatsal kaygıların ötesinde kadrajına sığdırdığı her görüntü tarihsel olayların birer imgesidir.