Institut Français Türkiye – İzmir, sizi Akdeniz: Baskı Altında Bir Deniz teması kapsamında düzenlenen etkinlikler dizisinin bir parçası olan Mediterraneo sergisini ağırlamaktan mutluluk duyar.
Sergi, Laurent Ballesta’nın Cap Corse’taki mercan halkalarını keşfetmek amacıyla gerçekleştirdiği “Gombessa 6” seferinde çektiği fotoğraflarla, Tony Viacara’nın Gökova’daki su altı enkazlarını belgeleyen fotoğraflarını bir araya getiriyor. Sergi, 21 Aralık 2024 tarihine kadar l’IF İzmir sergi salonunda izleyiciyle buluşacak.
Laurent Ballesta, Montpellier kentinden Fransız fotoğrafçı, dalgıç ve doğa bilimci biyologdur. 2014, 2020 ve 2021 yıllarında Londra Doğa Tarihi Müzesi tarafından “Yılın Vahşi Yaşam Fotoğrafçısı” ödülüne layık görülmüştür. Sergilenen fotoğraflar, Laurent Ballesta liderliğinde Andromède Océanographie tarafından yürütülen ve mevcut deniz seviyelerini anlamak için dünyanın en önemli on bölgesinden biri olan Cap Corse’un mercan halkalarını keşfetmek üzere 120 metre derinlikte gerçekleştirilen “Gombessa 6” seferinde çekilmiştir. Fotoğraflar, Akdeniz deniz tabanının beklenmedik bir biyolojik çeşitlilik rezervi olduğunu göstermiştir.
Tony Viacara, Bastia’nın eski limanında yaşayan ve tutkusunu mesleğe dönüştüren bir deniz sevdalısıdır. Balıkçı bir ailenin çocuğu olan Tony, hayatı boyunca denizle iç içe yaşamıştır. Viacara, bugün deniz altı enkazlarının keşfi ve su altı fotoğraflarıyla dünya çapında tanınan bir profesyoneldir. Nisan 2024’te, Akdeniz Koruma Derneği’nin desteğiyle Gökova Körfezi’nde fotoğraf çalışmaları gerçekleştirmek üzere Korsika Bölgesi’nden destek almıştır. Çektiği fotoğraflar, Akdeniz’in insan kaynaklı tüketim kültürüne karşı gösterdiği direnci gözler önüne seriyor. Nisan 2024’te su altı fotoğrafçılığı dalında Fransa Şampiyonu ilan edilmiştir.
AKDENİZ, BASKI ALTINDA BİR DENİZ
Bu projenin amacı, 2025’te Nice’te yapılacak Birleşmiş Milletler Okyanus Zirvesi ve 2026’daki “Akdeniz sezonu” öncesinde deniz biyoçeşitliliği konusunda farkındalık yaratmaktır.
Akdeniz, 21 ülkenin kıyıdaş olduğu eşsiz bir doğal alan. Bu geniş denizel ekosistemin sağlıklı biçimde işlemesi, tüm kıyıdaş devletlerin işbirliği yapmasıyla doğrudan ilgili. Günümüzde bu işbirliği ihtiyacı her geçen gün daha fazla hissediliyor. Çünkü Akdeniz’deki dengeler bozuluyor ve Akdeniz çevresinde yaşayanlar için de hayat kalitesi düşüyor. İklim değişikliği sonucu su sıcaklığının artışı, nüfus yoğunluğu, doğal kaynakların aşırı kullanımı ve çevresel kirlilik nedeniyle Akdeniz’de büyük bir çöküşe doğru sürükleniyoruz.
Akdeniz, dünyadaki okyanusların yüzölçümünün %0.7’sine karşılık geliyor olmasına rağmen dünya fauna çeşitliliğinin %8’ine, flora çeşitliliğinin %18’ine, endemik çeşitliliğin ise %28’ine ev sahipliği yapıyor. Bu büyük zenginlik günümüzde iklim değişikliği nedeniyle tehdit altında. Zira doğal bir başat avcı olmaksızın Akdeniz’de bazı türler azalırken mavi yengeç, aslan balığı gibi istilacı türler artıyor. Deniz taşımacılığı, avcılık, açık deniz sondajları, yıkıcı turizm, kıyı şeridinin ve deniz yatağının yapaylaştırılması, kıyılarda atık yönetimi yetersizlikleri ile telürik kirlilik ve plastik kirliliği gibi nedenler, Akdeniz’de biyolojik çeşitliliği azaltıyor. Öyle ki türlerin %40’ı tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. 2023 yılında Akdeniz’de 500 milyon turisti ağırlama hedefi, maalesef optimist olmamıza pek de imkan vermiyor.
Günümüzde Akdeniz’deki deniz koruma alanları, tüm Akdeniz’in yalnızca %8’ine karşılık geliyor. İnsan faaliyetinin asgariye indirildiği alan oranı ise %0,04. Barselona Sözleşmesi çerçevesinde 21 kıyıdaş devlet, 2030 yılına kadar tüm Akdeniz’in, %10’u yüksek koruma olmak üzere en az %30’unun koruma altına alınması konusunda anlaştılar. Ancak doğru yönetişim araçlarının hızlı biçimde harekete geçirilememesinden ötürü deniz koruma alanlarında maalesef halen yüksek koruma sağlanamıyor.
Türkiye, olağanüstü bir biyolojik çeşitliliğe ev sahipliği yaparken aynı zamanda iklim değişikliğinden olumsuz etkileniyor. Pozidonya bitkisinin yeniden yerleştirilmesi, yasadışı balıkçılıkla mücadele ve ekolojik turizmin teşvik edilmesi gibi yerel girişimlerin hayata geçirilmesi bu bağlamda önem taşıyor. Ancak yerel ölçeğin ötesinde küresel bir sorun olan deniz suyu sıcaklığının artmasının yaratacağı sonuçlara nasıl uyum sağlanacak?
Artık biliyoruz ki insan faaliyetlerine bağlı nedenlerle iklim değişiyor ve küresel sıcaklıklar yükseliyor. Öyle ki Akdeniz’in dünyanın kalanından %20 oranda daha hızlı ısındığı belirtiliyor. Geri dönülemez noktaya gelmeden önce belki de iklim şüpheci yaklaşımı sorgulamaktan önce Akdeniz’deki ekosistemleri ve biyoçeşitliliği korumak üzere iklim duyarsızlığına karşı harekete geçmeliyiz.