2007 yılının kış ayları. John Maloof, hazırlamakta olduğu bir tarih kitabı için eski Chicago fotoğrafları arayan genç bir emlak danışmanı. John, bir gün evinin karşısındaki müzayede salonunda, sandık dolusu eski film negatiflerinin satılacağını öğrenir, açık artırmaya katılır ve film negatiflerini almayı başarır.
“Müzayede salonu, fotoğrafçının adının Vivian Maier olduğunu söylüyordu. Google’da bu ismi aradım ve hiç sonuç çıkmadı. Gerçekten hiçbir sonuç çıkmadı. Negatif filmleri ışığa tutup, eski Chicago fotoğrafları arıyordum ama aradığım şeyleri bulamamıştım ve negatifleri dolaba kaldırdım. İki yıl kadar sonra dolapta çok yer kapladığı için negatifleri taramaya ve dijital ortamda saklamaya karar verdim.” diyor John.
Projesi için aradığı fotoğrafları bulamayan fakat artık elinde devasa bir fotoğraf arşivi olan John, bu fotoğraflarla ne yapabileceği konusunda fikir edinmek için negatiflerden taradığı yirmi kadar fotoğrafla bir blog açar ve blogun bağlantısını fotoğraf paylaşım ve topluluk platformu Flickr üzerinden paylaşır, bir süre sonra ortalık karışır.
Fotoğraflara harika tepkiler gelince. John, bu fotoğrafların arkasındaki kişiyi bulmak istiyor ve ekliyor “fotoğrafların iyi olduklarını düşünüyordum ama bu kadar iyi olduklarını bilmiyordum” diyor. İnternette tekrar “Vivian Maier” adını arıyor ve bu sefer bir ölüm ilanı görüyor. “Vivian Maier, huzur içinde öldü” yazıyor. İlan sadece birkaç gün önce verilmiş. Müzayededen aldığı kutuları inceleyen John, kutulardan birinde adres buluyor, ardından bu adreste oturan kişilerin telefon numarasına ulaşıyor.
Görüşmeyi şöyle anlatıyor:
Telefon açtım ve “Bende Vivian Maier’in negatif filmleri var” dedim. Karşı taraf “kendisi benim dadımdı” dedi. Şaşırdım, dadıymış… Başka eşyaları olup olmadığını sordum, bana Vivian’ın biriktirme hastalığı olduğunu ve eşyalarını bir depoda tuttuğunu, deponun da artık boşaltılacağını ve istersem ona ait istediğim eşyalarını alabileceğimi söylediler. Merakım artıyordu, bir dadı neden bu kadar çok fotoğraf çeker ve neden böyle fotoğraflar çeker?
Depoya gittiğinde eşyaları inceliyor John ve deri bir sandık dikkatini çekiyor, sandık ağzına kadar negatif filmlerle doludur. Başka neleri mi alır? Vivian Maier’in elbiselerini, ayakkabılarını, mektuplarını, kuponlarını, faturalarını, tokalarını, ses kayıtlarını ve video kasetlerini… Vivian, kendi sesini de arada kaydetmiş. Yaşadığı ilginç şeylerden bahsetmiş veya izlediği bir sinema filmini değerlendirmiş kendi kendine. Video kayıtlarında ise gazetelere yansıyan cinayet haberlerinin olay yerlerini, cenaze evlerini ve bazen markette gündem hakkında insanlara fikirlerini sormuş.
John bir yandan araştırmalarına devam ederken Vivian Maier adı televizyonlarda haber bültenlerine çıkmaya başlamıştı ve gittikçe yayılıyordu popülerliği. John, baskısını aldığı bazı fotoğraflarla Vivian Maier sergisi açmıştı ve Maier hakkında bilgi toplamaya gidebildiği yere gitmeye kararlıydı. Onun için “tarihte hak ettiği yeri almasını istiyorum” diyordu. Gerçekten mi böyle düşünüyordu, yoksa insanların Vivian Maier ilgisini kullanmak mı istiyordu bilemiyoruz fakat onun çabası sayesinde bugün Vivian Maier’i tanıyoruz.
Vivian Maier’in muhteşem bir gözü var ve harika bir kadrajı, muhteşem bir ışık ve mekan duyusu.
Mary Ellen Mark / Magnum Photos
John, araştırmalarına Maier’in dadılık ve yaşlı bakıcılığı yaptığı ailelere ulaşarak başladı. Vivian’ı onlardan dinledi ve her anıyı, her detayı not aldı. Vivian hakkında söylenen ortak şeyler; Fransa doğumlu bir Fransız olduğu ve Fransız aksanıyla İngilizce konuştuğu, kimsesinin olmadığı, hiç evlenmediği, erkeklere öfke beslediği, kendisine “Mrs. Maier” diye seslenenlere “Miss Maier” diyerek düzelttiği ve adının Vivian Maier olduğu…
Başka bir gerçek o günlerde ortaya çıkıyor, Vivian Maier’in fotoğrafları John Maloof dışında iki kişide daha var. Bunlardan biri fotoğrafçı ve Northwestern Üniversitesi’nde akademisyen Pamela Bannos.
O bir kadındı ve bu hikaye ve mirası bütünüyle erkeklerin ellerinde olan bir kadının hikayesi
Pamela Bannos
Pamela Bannos’un da Vivian Maier hakkında yaptığı çok ciddi araştırmalar var. Hatta akademisyen tarafından mı yoksa bir kadın olarak Vivian’a daha çok sahip çıkmak istemesinden mi bilinmez, harika bilgilere ulaşıyor. Bu bilgileri John Maloof’un edindiği bilgilerle birleştirip Vivian Maier’in yaşamında kısa bir yolculuk yapalım.
Vivian Maier
Resmi kayıtlarda geçen adı Vivian Dorothy Maier. İnsanlara Fransa doğumlu bir Fransız olduğunu söylese de resmi kayıtlarda 1 Şubat 1926 New York doğumlu. Fransız bir anne ve Avusturyalı bir babanın kızı.
1930 yılında ABD’de yapılan nüfus sayımında 4 yaşındayken, annesiyle birlikte ve annesinin Fransa’dan New York’a yerleşen fotoğrafçı arkadaşı Jeanne Bertrand’ın evinde yaşıyor. Vivian bu dönemde henüz 4 yaşında, yaşı çok küçük olmasına rağmen fotoğrafa ilgisinin bu dönemde başladığı söyleniyor.
Vivian Maier, fotoğraflarının çok büyük çoğunluğunu çift lensli Rolleiflex fotoğraf makinesi ile çekiyor. John Maloof, Maier’in anne memleketi Fransa’nın Saint Julien en Champsaur kasabasına gittiğinde Maier’in hayattaki son kuzeni ona Maier’in annesi Maria Jaussaud’un kullandığı kamerayı gösteriyor. Annesi de Rolleiflex fotoğraf makinesi kullanmış fakat Maier’in kamerası farklı.
Çift lensli Rolleiflex fotoğraf makinelerinde vizöre tepeden bakılıyor. Vivian Maier, fotoğraflarını bu nedenle kamerayı göbeği ve göğsü arasında tutarak çekmiş. Bu durumun avantajlarından da gayet faydalanmış. İnsanları rahatsız etmeden, hatta fotoğraf çektiğini hissettirmeden çekmiş bazı fotoğrafları.
Vivian, sürpriz bir şekilde dünya turuna da çıkıyor. Çalıştığı yere bir mektup yazıp, dünya turuna çıkacağını ve yaklaşık sekiz ay sonra döneceğini yazıyor ve ardından bir yıldan uzun süren seyahate çıkıyor; Mısır, Tayland, Yemen, Hindistan, Çin ve hemen hemen tüm Güney Amerika’yı kamerasıyla geziyor. Yalnız bir kadın olarak tek başına çıktığı dünya turundan, 1960 yılında binlerce fotoğraf çekerek dönüyor.
Vivian Maier’in neden düşük ücrete razı olup, ilerleyen yaşına rağmen neden dadılık ve bakıcılık yaptığı herkesin kafasını kurcalayan bir konu ama onu tanıyan birisi bu konuyla ilgili olarak Maier’in “karanlık ve güneş görmeyen bir atölyede çalışırken güneşi hissedip, dışarıda neler olup bittiğini görecek bir şeyler yapmalıyım” dediğini söylüyor. Vivian, büyük ihtimalle dadılık işinin kendisine bu imkanı verdiğini düşünüyor ve tercihini bu yönde yapıyor.
Son zamanlarında ise; son işi olan ve uzun süre dadılığını yaptığı çocukların ailesi Vivian Maier’i ayrı bir eve yerleştirip, kirasını karşılıyor fakat bu durum yoksulluğa engel olamıyor, ömrünün son yıllarını etraftaki insanların yardımlarıyla ve çöp toplayarak geçiriyor. Artık yaşlanan Vivian, bir gün her zaman oturduğu parktaki banka doğru giderken ayağı kayıyor ve kafasını çarpıyor, hastaneye kaldırılsa da iyileşemiyor ve 21 Nisan 2009 tarihinde Chicago’da hayatını kaybediyor.
Vivian Maier’in hayatından bize kalan çok fazla boşluk var, çok fazla bilgi eksikliği ve çok fazla soru işareti var. Neden dadılık yaptı tam olarak bilmiyoruz, fotoğraf merakı nereden geldi, bu kadar negatif filmi neden hiç bastırmadı, fotoğrafçılık kariyeri neden hiç düşünmedi, neden bu kadar gizledi kendisini, neden evlenmek istemedi, neden kimsesi yoktu ve bu kareleri neden paylaşmadı kimseyle.
Hiçbir şey sonsuza dek sürmez. Diğer insanlar için yer açmalıyız. Bu bir döngü. Binersin ve sonuna kadar gidersin. Yerini bir başkası doldurur. Şimdi ben üzerime düşeni yapmak için bunu kapatıp, hızla bir sonraki kapıya koşacağım.
Vivian Maier
Tokasından Bile Vazgeçmeyen Maier’in Negatif Filmleri Nasıl Satışa Çıktı?
Depo kirasını ödeyemediği ve uzun süre borçları biriktiği için depo sahibi tarafından borcuna karşılık olarak özel eşyaları müzayede salonunda satıldı.
Feminist Miydi?
Feminist olduğu yönünde kendisinden kalan bir delil veya bir duyum yok fakat fotoğraf tarzına ve yaklaşımlarına bakarsak Vivian Maier’in feminist olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin; bir video kaydında, markette gazete manşetlerindeki ABD başkanı Nixon hakkında kadınlara soru soruyor, bir kadın bir şey söylemeyince “hadi ama kadınların fikri olmalı” diyor. Birçok feminist kadın fotoğrafçı gibi onların tarzında otoportresini çekiyor. Kadın cinayetleri ve kız çocuğu taciz haberlerini özellikle dosyalıyor, imkanı varsa olay yerini gidip inceliyor. Özellikle ağlayan kız çocuklarını fotoğraflarında fazlaca görüyoruz. Bir detay var, erkekler için “onların tek derdi kadınları kirletmektir” diyor. Maier, bilinçli olarak bir feminist mi yoksa erkeklere duyduğu öfke onu böyle davranışlara mı itti bilemiyoruz. Başka bir olay, bir gün tepe bir yerden fotoğraf çekerken düşeceğini sanan bir adam elini uzatıyor, adamı itekliyor ve kafasına tekme atıyor. Adam beyin sarsıntısı geçiriyor ve hastaneye kaldırılıyor. Erkeklere aşırı bir öfke duyduğu aşikar fakat bunun sebebini kimse bilmiyor. Onu tanıyanlar, geçmişte travmatik bir olay yaşamış olabileceğini düşünüyor.
Neden Kendini Bu Kadar Gizledi?
Bunu kimse tam olarak bilemiyor fakat uzun süre yanlarında çalıştığı bir ailenin ferdi bu durum için, geçmişte çalıştığı bir aile tarafından Vivian’ın aşırı aşağılandığı ve hor görüldüğü için içine kapanık olduğunu düşünüyor. Aynı kişi Maier’e “Hiç sağlık sigortan olmamış, bunu dert etmiyor musun?” diye sorunca “Fakirler ölemeyecek kadar fakirdir” cevabını veriyor.
Vivian Maier Ajan Mıydı?
Bu deli saçması söylemi birkaç yazıda gördüm. Genel kanaatim bunu söyleyenlerin Vivian Maier’in hayatı hakkında yüzeysel bilgiye sahip olmaları. “Bir kadın varmış, kendini gizlemiş, hep fotoğraf çekmiş” yaklaşımından öteye gidemeyen düşünceler. Bir ajan neden farklı eyaletlerde sıradan ailelerde dadılık yapsın, neden gerçek adını kullansın, neden gününün büyük çoğunu çocuk bakıp yerleri silerek ve yemek yaparak geçirsin ve hepsinden öte neden sanatsal fotoğraflar çeksin? Neden portreler, ağlayan çocuklar, ambiyanslar, tatil fotoğrafları çeksin ve neden çöp toplayarak hayatının son evrelerini geçirsin. Kısaca yazıyı baştan sona kadar okuduysanız zaten bu yaklaşımın anlamsızlığını fark etmişsinizdir.
Not
Vivian Maier’in yaşamı ilginizi çektiyse; John Maloof’un Finding Vivian Maier (2013) ve Pamela Bannos’un Vivian Maier: Who Took Nanny’s Pictures (2013) belgesellerini izlemenizi tavsiye ederim.